OT GİBİ(!) YAŞAMAK ÜZERİNE?

OT GİBİ(!) YAŞAMAK ÜZERİNE?
OT GİBİ(!) YAŞAMAK ÜZERİNE?

OT GİBİ(!) YAŞAMAK ÜZERİNE? 

 

     Bazen keşke bitki olsaydım diye düşünürüm. Hiç de garipsemeden yürekten inanarak. Kaçımızın bu dünya için gerçek bir yaşama amacı var ki? Hal böyleyken uçurumun kenarında yemyeşil bir vadiyi seyreden mor bir sümbül olmayı hayal etmek garip midir? Sümbülün de bir amacı yok pek tabii ama sanki yağmura, fırtınaya, hastalıklara inat yaşıyor. Benim ne eksiğim var ki bir Sümbülden. Her şey bir yana gerçekten bitkilere bir çok açıdan ne kadar benzediğimizi fark ettim. Üzerine biraz düşündüm ancak düşünmek yeterli gelmeyince yazıya dökme ihtiyacı da hissettim. 

 

VARLIK 

 

     Öncelikle öyle ya da böyle varız. İster bir tanrının ürünü olalım ister büyük bir tesadüfün ürünü olalım en kötü ihtimalle de matrix deneyinin bir parçası, bir şekilde atom yığınlarından oluşan organik varlıklarız. Somut olarak var olmamız ve düşünebilecek canlılar olarak var olmamız, birbirinden ayrılıyor diyebiliriz yine de. Sonuç olarak diyalektik eylemlerde bulunduğumuzu kabul ediyorsak varlığımızı kucaklamalıyız. 

 

     Günümüz biliminin bize sunduğu kadarıyla bitkilerin sinir sistemi bile yok. Düşünmeyi bırakın, hormonlar dışında efektif vücutsal fonksiyonları bulunmuyor. Peki bitkiler ve insanların niçin benzediklerini düşünüyorum?, 

 

GÖVDE 

 

     İnsanlar bir çok karmaşık sistemin bir araya gelmesi ile bir organizma şeklinde yaşar. Bu organizmayı ayakta tutarak sistemleri bağlayan gövdedir. Gövdemiz bizi korur, gelişimimizi sağlar ve postür görevi görür. İçimizdeki bilinci, mekanik etkilerden korur. Bitki gövdesi olarak özelleşmiş yapı da koruma ve bağlama görevleri üstlenir. Gövdenin duruşu fotosentez eylemi ve su kaybını önlemek için çok önemlidir. Peki sinir sistemi bile olmayan bir canlı postürünü sağlamayı nasıl başarıyor. Kütukula dediğimiz mumsu yapıyı salgılamayı nereden öğrendi? Nasıl hem güneşten korunmayı hem de onu kullanmayı tıpkı insanların güneş enerjisini kullandığı gibi, kullanmayı öğrendi? Bunların bir çoğuna cevap veremiyoruz tıpkı kendi evrimimiz hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız gibi. Ancak benzelik arıyorsak insanı diğer canlılardan ayıran özellikleri irdelemeliyiz. 

 

 

 

  AHLAK 

 

     İnsanoğlu bilişsel fonksiyonlarını kazandığı ilk zamanlardan beri iyilik ve kötülük üzerine düşünmüştür. Herkesin bildiği habil ve Kabil hikayesi de bu duruma güzel bir örnek. Gerçekten insanlar olarak iyiliğin ne olduğu üzerine binlerce yıldır düşünsek de hatta binlerce yıl daha düşünecek olsak bile nesnel bir tanımlama yapamadık yapamayacağız. Yine de bana kalırsa iyilik neden yaptığını sorgulamadığın her eylemdir. Örneğin bir anda önemli bir işiniz varken resim yapmaya karar verdiniz. Dertten, kaygıdan uzaklaşarak kendinize iyilik ettiniz. Ancak ‘’Bunu neden yaptım, çok önemli bir işim vardı!’’ şeklinde pişman olma dueumları, yapılan eylemi ‘kötü’ kalıbına sokar. Yine başkasına yaptığınız bir eylemin nedenini sorgulamak aslında sizin menfaat arayışına iter ki bu da dışarıdan iyi görünse bile derinlerde bir art niyet olduğu anlamına gelir. Sorun şu ki mutlu olmak ve iyi olmak arasında her zaman paralellik olmayabilir. Kimi zaman insan gerçekten mutlu olmak istemez fakat mutsuz olmak da istemez. Böyle zamanlarda bu kişiye yaptığı bir iyilik için edilen teşekkür etmek, o kişiyi rahatsız edebilir. İyilik övgüye layıktır fakat övgü mutluluğa götürmez. Habil ve Kabil hikayesinde ön planda olan da hep Kabildir. Habil hep övgüye layık işler yapan örnek kimsedir buna rağmen günün sonunda mutlu olmayı bırakın varlığını bile kaybeder. Kabil ise hala nesini sürdürüyor. Gerçekten daha iyiliği ve kötülüğü bile tanımlayıp ulaşamıyor iken toplum içinde nasıl nispeten barışçıl bir hayat sürüyoruz? Bu soruya erdem ve ahlak diye yanıt vermek isterdim tabii ancak menfaat demek daha Realist bir tutum olurdu. insanlar çeşitli, anlamlı-anlamsız nedenler için iletişime geçerler. Peki bitkiler içinde bu durum geçerli mi? 

 

KÖKLER 

 

     Derinlere iniyoruz. Burası her ne kadar arka planda kalsa da bitkinin yaşamsal fonksiyonları için gerekli tüm materyallerin iletildiği, besinin depolandığı, şahsen daha da önemlisi diğer bitkilerle iletişimini sağlayabildiği kökler... Yanlış okumadınız sadece kendi türleriyle değil farklı bitki ve mantarlarla da besin mineral ve hormon köprüleri kurabiliyorlar. Tıpkı insanların farklı canlılarda sevgi ve ilgiyi araması gibi bitkiler de çıkarları için gerekli-gereksiz iletişime geçiyor. Peki bitkiler birbirlerine besin transfer ederek ne kazanırlar? gerçekten iyi yahut kötü bitkiler var mıdır? yoksa sadece nesillerinin devamı için mi akranlarına yardımcı olurlar varsayalım ki öyle olsun yine de bizim durumumuz da onlardan farklı mıdır? insanoğlu da özünde bir hayvan olduğundan eylemlerinin çoğunda üremeyi ve cinsel dürtülerini göze alarak hareket eder. bu da bizi bir sonraki başlığımıza götürüyor 

 

 

CİNSEL DÜRTÜ 

 

     Günümüzden bir asır kadar önce başta freud olmak üzere pek çok psikolog ve filozof cinsellik üzerine derin ve önemli tahliller yapmıştır. Beni aştığı için ben biraz karalayacağım o kadar. Evrimsel dönüşüm üremek üzerine kurulu kompleks bir ağdır. Libido şehvet ve hormonlar da bu diyalektik süreçte etkilidir. Sonuçta cinsellik ve cinsel dürtüyü bilimsel ve doğal bir süreçtir. Benim asıl değinmek istediğim konu cinsel gerginlik mevzusu. Hepimiz kendimizi daha çekici kılmak için çeşitli atılımlar yapıyoruz. Kimi zaman somut kimi zaman soyut gerçekleştirdiğimiz bu faaliyetler nasıl olmuşsa zamanın arzu edilen özelliklerini kapsıyor. Örneğin günümüzde ince bel revaçta iken önceleri etine dolgun olmak çok önemli bir zenginlik kıstası olarak görülürdü. Kimi zaman farkında olmadan da cinsel seçilim için bir şeyler yapabiliyoruz. Mesela klişe bir örnektir, bakirlik eziklik olarak lanse edilir. Bir erkek bu konu hakkında rahatlıkla yalan söyleyebilir. Her nasılsa bir şekilde kendimizi beğendirmeye çalışırız ve başarımıza göre cinsel gerginliğimiz etkilenir. Başarısızlık kişiyi yoğun depresyon yahut panik atak ya da kalıcı travmalara sürüklerken başarıysa daha fenadır. Kısa süreli tatmin ve dopamin... elde edilen sosyal statünün anlamsız hissettirmeye başlaması ve sonra başarının ardından gelen boşluk hissi... Cinsellik ucu o kadar açık bir mevzu ki çocukluktan yaşlılığa her evrede farklı incelenen bir olgu. Peki bitkiler için bu kadar kompleks bir olgu mu cinsel dürtü? 

 

ÇİÇEK 

 

     Öncelikle şunu söyleyeyim cinsel seçilim bitkilerde hayvanlar kadar önemli yer tutmuyor. Bunun en önemli nedeni çoğu bitkinin hermafrodit yani çift cinsiyetli olması. Her ne kadar bu şekilde üreyebilseler de bu üreme şekli çeşitlilik açısından verimsiz olması nedeniyle tercih edilmez.  Bu durumu mastürbasyona benzetebiliriz. Doğru yapılması sağlıklı olabilir fakat doğru ve kesin yol olmadığı aşikardır. Çiçekli bitkilerin tozlaşma yapmak için onlarca dimorfizmi vardır. bunlar arasında tomurcuk çiçek ömrü netler üretimi koku çiçeklerin besin içeriği çiçek boyutu çiçeklenme fenolijisi ve periyodikliği sayılabilir. Görüldüğü üzere çiçeklerin hayvanlardan geri kalır yönü yok. Hatta çiçekler hayvanlara cilve yaparak bile nesillerini sürdürebilirler ki ben en çok bu bitkileri insana benzetirim. Kılık değiştirerek cinsel ihtiyacı karşılama sıklıkla insanlarda da karşımıza çıkar. Kendini hayvana benzeten bitkilere örnek olarak mavi Kelebek Çalısı ve Papağan Çiçeği örnek olarak verilebilir. Bazen şık bir erkek ya da güzel bir kadın görünce niçin böyle görünmek istediklerini sorguluyor olabilirsiniz. Rengarenk çiçeklerini açmış bir çiçekten farksız! Temel neden: Seçilim baskısıdır. 

 

 

 SONUÇ 

 

     Aslına bakarsanız bu yazıda temel amacım bitkilerin müthiş gelişmiş canlılar olduklarını kanıtlamak değildi. Aksine ne kadar basit ve doğal canlılar olduklarını; biz insanların da bitkilerle çok ortak yönümüz olduğunu göstermekti. İnsanlar hayatlarının inanılmaz kompleks olduklarını düşündükleri zamanlarda bitkilerden örnek alarak duruma uygun yanıt bulabilirler diye düşünüyorum. Morsümbül uçurumun kenarında yalnız ve huzurlu iken papatya kalabalıklarda kendini bulur. Mesele hangi bitki olduğunuzu anlamak meselesi...