Türklerde Konargöçer Yaşam: Bir Kültürün İzinde
Türk tarihinde konargöçer yaşam, toplumsal yapının temeli ve kültürel zenginliğin kaynağı olmuştur. Orta Asya bozkırlarında şekillenen bu yaşam tarzı, yalnızca bir hayat biçimi değil; aynı zamanda doğayla iç içe, güçlü bir toplumsal örgütlenme modelidir. Yaylak ve kışlak arasında süren hareketlilik, ekonomik yapıdan sosyal düzene kadar her alanda izler bırakmıştır. Bu yazıda, konargöçer Türklerin yaşam tarzını derinlemesine inceleyecek ve onların kültürünün zengin detaylarını gün yüzüne çıkaracağız.
1. Konargöçer Yaşamın Tanımı ve Temel Özellikleri
Konargöçer yaşam, Türk kültürünün yüreğinden kopup gelen bir düzen… Orta Asya bozkırlarının sert iklimine ve uçsuz bucaksız topraklarına uyum sağlamak için şekillenmiş bu yaşam biçimi, sadece bir hayat tarzı değil; adeta bir yaşam hikâyesidir. Türkler için konargöçerlik, doğayla bir bağ kurmak, onun döngüsüne uyum göstermek ve kaynakları israf etmeden kullanmaktır. Yaylak-kışlak arasında süregelen bu döngü, hem ekonomik düzenin hem de sosyal yaşamın merkezinde yer alırdı. Ancak, bu düzenin devamı sıkı bir disiplin ve törelere sadakati gerektirirdi.
Konargöçer Yaşamın Tanımı
"Konargöçer" sözcüğü, Eski Türkçe "konmak" (kısa süreli yerleşmek) ve "göçmek" (yer değiştirmek) kelimelerinden türemiştir. Bu kavram, Türklerin hareketliliğini, doğayla iç içe yaşamlarını ve kaynaklara bağımlı olmayan hayat felsefesini tanımlar. Konargöçer yaşamın en belirgin özelliği, hayvan sürülerinin otlak ihtiyacını karşılamak ve mevsimlere uygun bölgelerde konaklamaktır. Göçebeler, doğanın sunduğu kaynaklardan en iyi şekilde faydalanmayı bilmiş ve her daim hareket halinde olmuştur.
Türkler için doğa, sadece bir yaşam alanı değil; aynı zamanda bir yol arkadaşıydı. Onlar, otlakların verimliliğine, su kaynaklarının yakınlığına göre göç yollarını belirlerdi. "Göç vakti geldi mi, çadırlar toplanır; hayat yollara düşerdi." Bu düzen, çevresel koşullara karşı gösterilen büyük bir uyumun ve zekice bir planlamanın sonucuydu.
Zorunluluk mu, Avantaj mı?
Konargöçer yaşam, her ne kadar coğrafyanın sunduğu zorunluluklardan doğmuş olsa da, Türkler için bir avantaj hâline gelmiştir. Orta Asya’nın sert kışları ve kurak yazları, yerleşik bir düzen kurmayı zorlaştırırken; hareketli bir yaşamı zorunlu kılmıştır. Bu nedenle Türkler, göçebelik sayesinde geniş bozkırlarda hem ekonomik hem de stratejik üstünlük sağlamıştır. Ayrıca bu yaşam tarzı, toplum içinde dayanışmayı artırmış, bireyleri zorlu şartlara karşı dirençli bir yapıya kavuşturmuştur.
Yaylak ve Kışlak Düzeni
Konargöçer yaşam, iki temel yerleşim biçimi olan yaylak ve kışlak etrafında şekillenmiştir. Yaylak, yaz mevsiminde hayvanların otlatıldığı serin ve otlak bakımından zengin yüksek rakımlı bölgelerdir. Bu alanlar, sürülerin beslenmesi için hayati öneme sahiptir. Ayrıca, yaylaklar sadece ekonomik faaliyetlerin değil; aynı zamanda sosyal ve kültürel etkinliklerin de merkezidir. Toylar (şenlikler) ve göçebe halkın bir araya geldiği diğer toplumsal faaliyetler, genellikle yaylaklarda düzenlenirdi.
Kışlak ise, kış mevsiminde barınılan, rüzgârdan korunaklı vadilerde ya da dağ eteklerinde kurulan alanlardır. Kışlak yaşamında daha durağan bir düzen benimsenir; bu dönemde hayvanların bakımı yapılır, süt ürünleri işlenir ve kurutulmuş gıdalar stoklanırdı. Göçebe halk, kışlaklarda doğanın sert koşullarına karşı hazırlıklı olabilmek için yoğun bir çalışma yürütürdü.
Göç Sürecinde Düzen ve Disiplin
Konargöçer yaşamın en dikkat çeken yönlerinden biri, göç sürecinin titizlikle planlanması ve uygulanmasıdır. Göç sırasında herkesin belirli bir görevi vardır. Kadınlar, çadırların toplanması, yemeklerin hazırlanması ve çocukların gözetimi gibi sorumlulukları üstlenirken; erkekler, göç yollarının güvenliğini sağlar ve sürülerin kontrolünü yapardı. Çocuklar, küçük yaşlardan itibaren bu disipline adapte edilerek topluluğun aktif bir parçası hâline getirilirdi.
Göç sırasında genellikle sabah erken saatlerde yola çıkılır ve öğleye doğru mola verilirdi. Gece konaklanacak alanlar ise su kaynaklarına ve otlaklara yakın bir şekilde seçilirdi. Türkler, göç yollarını nesiller boyunca sabit tutarak, doğal çevreye zarar vermemeye özen gösterirlerdi.
Töre ve Konargöçer Yaşam
Töre, göçebe Türk toplumunun temelini oluşturan ve sosyal düzeni sağlayan kurallar bütünüdür. Konargöçer yaşamda töre, bireylerin görevlerini ve haklarını belirlemiş, topluluk içindeki dengeyi sağlamıştır. Törelere uyulmaması, toplumsal itibarın zedelenmesine yol açar ve ağır yaptırımlara neden olurdu. Bu kurallar, özellikle göç sırasında düzenin korunması açısından büyük önem taşırdı.
Göçebe toplulukların lideri olan bey, törenin uygulanmasından sorumluydu. Beyin göç yollarını belirlemesi, hayvan sürülerinin yönetimi ve topluluğun refahını sağlaması, ona duyulan güveni artırıyordu. Ayrıca, göç sırasında alınan kolektif kararlar, törelere uygun bir şekilde gerçekleştirilirdi.
Doğayla Uyumluluk ve Çevresel Bilinç
Türklerin konargöçer yaşamında doğayla uyum, temel bir prensipti. Göç yolları seçilirken su kaynaklarına yakınlık, otlakların durumu ve iklim koşulları göz önünde bulundurulurdu. Hayvan sürülerinin otlakları aşırı kullanmasını önlemek amacıyla rotalar düzenli olarak değiştirilirdi. Bu yaklaşım, doğanın dengesini koruma konusunda göçebe halkın ne kadar hassas olduğunu gösterir.
Göçebe Türklerde doğa, sadece bir yaşam alanı değil; aynı zamanda kutsal bir unsurdu. Gök Tanrı inancı, doğa ve insan arasındaki ilişkiyi kutsal bir bağ olarak görmüş; bu bağ, konargöçer yaşamın her alanına yansımıştır.
2. Ekonomik Yapı ve Hayvancılık
Konargöçer Türklerin ekonomisi, büyük ölçüde hayvancılık temelli bir düzene dayanırdı. Hayvancılık, yalnızca geçim kaynağı değil; aynı zamanda göçebe yaşamın sürdürülebilirliğini sağlayan temel yapı taşıydı. Türkler, coğrafyanın sunduğu geniş bozkır alanlarında at, koyun, keçi ve sığır gibi hayvanların bakımını üstlenerek bu yaşam tarzını şekillendirmiştir. Hayvanlardan elde edilen ürünler, ekonomik faaliyetin merkezinde yer alırken, aynı zamanda toplumun kültürel hayatını da biçimlendirmiştir.
Hayvancılık ve Ekonomik Geçim
Türkler için hayvancılık, yalnızca bir geçim kaynağı değil; toplumsal kimliklerinin de önemli bir parçasıydı. Atlar, Türklerin hem günlük yaşamlarında hem de savaşlarda vazgeçilmez bir rol oynadı. Atların hızlı hareket kabiliyeti, Türklerin göçebe yaşamını kolaylaştırmış ve savaşlarda stratejik üstünlük sağlamıştır. Bu yüzden at, Türk kültüründe yalnızca bir hayvan değil; aynı zamanda bir statü göstergesi ve sembol olmuştur.
Bunun yanı sıra koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanlar, Türk ekonomisinin ana dayanaklarından biriydi. Bu hayvanlar, süt, yün, deri ve et gibi birçok ürün sağlıyor ve göçebe hayatın ihtiyaçlarını karşılıyordu. Özellikle yün ve kıl, hem çadırların yapımında hem de giysilerin üretiminde kullanılarak günlük yaşamda önemli bir yer tutmuştur. Büyükbaş hayvanlar ise genellikle yük taşımada veya süt ürünlerinin üretiminde kullanılırdı.
Hayvansal Ürünlerin İşlenmesi ve Ticareti
Göçebe Türklerin ekonomisinde, hayvansal ürünlerin işlenmesi ve ticareti büyük bir yer tutmuştur. Et, süt, deri… İşte bunlar, yalnızca temel besin kaynakları değil; aynı zamanda hayatın devamını sağlayan ürünlerdi. Hayvanlardan elde edilen bu ürünler, hem günlük ihtiyaçlar için işlenir hem de ticarette kullanılırdı. Özellikle uzun göç yollarında, bu ürünlerin dayanıklı ve taşınabilir olması çok ama çok önemliydi.
Et İşleme Teknikleri: Kuru Et ve Pastırma
Et, Türklerin temel besin kaynağıydı. Ancak, bozkırın sert şartlarında taze eti saklamak hiç kolay değildi. İşte bu yüzden Türkler, etin dayanıklılığını artırmak için çeşitli yöntemler geliştirdiler. Bunların başında kurutma ve tuzlama gelir. Kurutulmuş et, bozkırın rüzgârında serilerek kurutulurdu. Bu işlem, eti uzun süre dayanıklı hale getirirdi. “Sırt çantana koy, yola çık,” der gibi bir kolaylık sağlardı bu yöntem. Ayrıca pastırma, daha zahmetli bir işlemle hazırlanırdı. Tuzlanan ve baharatlarla kaplanan et, ağır taşlar altında sıkıştırılarak meşhur hâlini alırdı.
Süt Ürünleri ve Kımız
Hayvanlardan elde edilen süt, göçebe Türklerin hem günlük beslenmesinde hem de ticaretinde önemliydi. Yoğurt, ayran, tereyağı ve peynir, bu toplumun başlıca süt ürünleri arasındaydı. Kımız, at sütünden yapılan, fermente bir içecekti. Türkler için yalnızca bir içecek değil; adeta bir şifa kaynağıydı kımız. Sindirimi kolay, enerji verici bu içecek, göç yollarında daima yanlarındaydı. Özellikle büyük toplantılarda, toy* (Dipnot: Toy – Eski Türklerde ziyafet ve şenlik anlamında kullanılmıştır) sırasında kımızın içilmesi bir gelenekti.
Deri ve Yün Kullanımı
Hayvanlardan elde edilen deri ve yün, Türklerin barınma ve giyim ihtiyaçlarını karşılamada büyük rol oynardı. Derilerden giysiler, ayakkabılar yapılırdı. Aynı zamanda çadırların dış kaplamaları da keçeden üretilirdi. Yün ise halı ve kilim dokumacılığında kullanılırdı. Bu ürünler, hem işlevsel hem de estetik bir değere sahipti. Desen desen dokunan kilimler, çadırların içini süslerken bir yandan da sıcak tutardı.
Ticaretin Kalbinde Hayvansal Ürünler
Göçebe Türkler, yalnızca üretmekle kalmaz, bu ürünleri ticarette de kullanırlardı. Orta Asya’nın büyük ticaret yollarında, özellikle İpek Yolu üzerinde, tereyağı, peynir, kurutulmuş et ve deri gibi ürünleri satarlardı. Yerleşik toplumlarla yaptıkları bu ticaret, sadece ekonomik değil; kültürel bir alışverişti aynı zamanda. Türklerin bu ticari faaliyetleri, onları büyük bir coğrafyada tanınan bir güç hâline getirdi.
3. Göç ve Mevsimsel Hareketlilik
Göç, konargöçer Türklerin yaşam biçiminin temel unsurlarından biriydi. Mevsimsel hareketlilik, hem ekonomik düzenin sürdürülebilirliği hem de toplumsal yaşamın akışı için vazgeçilmez bir süreçti. Yaylaklardan kışlaklara yapılan düzenli göçler, doğanın sunduğu kaynakların korunmasını sağlarken, toplumsal dayanışmayı da pekiştiriyordu.
Yaylak-Kışlak Arasındaki Hareketlilik
Göçebe Türkler, yaz aylarında yaylaklara çıkarak hayvanlarını serin ve otlak bakımından zengin alanlarda otlatırdı. Yaylalarda geçen bu dönemde, hayvanların beslenmesi ve büyümesi sağlanır, aynı zamanda sosyal şenlikler düzenlenirdi. Kış aylarında ise daha korunaklı kışlaklara dönülürdü. Kışlaklar, genellikle dağların eteklerinde ya da vadilerde konumlanırdı. Burada hayvanlar soğuktan korunur, kurutulmuş otlar ve diğer stoklanmış yemlerle beslenirdi.
Göç Yolları ve Organizasyon
Göç sırasında belirli rotalar izlenirdi. Bu rotalar genellikle su kaynaklarına yakın, otlakların bol olduğu bölgelerden geçerdi. Göçebe halk, doğal kaynakların aşırı tüketilmesini önlemek için her yıl farklı rotaları tercih edebilirdi. Göç, oldukça disiplinli bir şekilde gerçekleştirilirdi; her birey ve aile, sürecin düzenli işlemesi için belirli sorumluluklar üstlenirdi.
Sosyal ve Kültürel Etkiler
Göç süreci, toplumsal bağları güçlendiren bir özellik taşırdı. Oba üyeleri arasında dayanışma ve iş birliği, göç sırasında en üst düzeye ulaşırdı. Ayrıca göç sırasında yerleşik halklarla da temas kurulur, bu temas hem ekonomik alışverişi hem de kültürel etkileşimi artırırdı. Göçebe Türklerin bu hareketliliği, zamanla geniş coğrafyalara yayılmalarına ve farklı kültürlerle etkileşim kurmalarına olanak tanımıştır.
4. Toplum Yapısı ve Sosyal Organizasyon
Konargöçer Türklerde toplum yapısı, dayanışmaya dayalı ve güçlü bir organizasyon anlayışıyla şekillenmiştir. Aileden başlayarak oba, boy ve oymak gibi toplumsal birimler, düzenli bir hiyerarşi içinde örgütlenmiştir. Bu yapı, göçebe yaşamın zorluklarını aşmak ve topluluk içindeki huzuru sağlamak için son derece işlevseldi. Ayrıca töre adı verilen yazısız kurallar bütünü, toplumsal düzenin temel taşını oluşturuyordu.
Oba ve Boylar: Göçebe Hayatın Temel Birimleri
Türk toplumu, genellikle 20-30 çadırdan oluşan oba adı verilen küçük topluluklara ayrılmıştı. Obalar, birbiriyle akraba ailelerin birleşiminden oluşur ve her obanın bir lideri, yani “bey”i bulunurdu. Bey, topluluğun sorunlarını çözmek, göç yollarını belirlemek ve törelere uygun kararlar almakla yükümlüydü. Obalar, gerektiğinde daha büyük topluluklar olan boylara katılarak siyasi ve askeri gücünü artırırdı.
Boylar, Türklerin sosyal organizasyonunda daha geniş çaplı bir birlik anlamına gelirdi. Boyların liderleri, yalnızca askeri anlamda değil; aynı zamanda topluluğun refahından da sorumluydu. Bu liderler, diğer boylarla ilişki kurar ve toplumlar arası dengeyi sağlardı. Boylar arasındaki ilişkiler, genellikle akrabalık bağları veya ortak düşmanlara karşı yapılan ittifaklarla güçlendirilirdi.
Töre: Toplumun Yazısız Anayasası
Töre, göçebe Türk toplumunun düzenini sağlayan bir kurallar bütünüdür. Töreye göre, toplum içindeki herkesin hakları ve sorumlulukları belirlenmiştir. Bir bireyin töreye uymaması, sadece kendi itibarını değil; ailesinin ve obasının onurunu da zedelerdi. Bu yüzden törelere uyum, toplumsal ilişkilerin temelini oluştururdu.
Törenin uygulanması ve denetlenmesi, beylerin en önemli görevlerinden biriydi. Beyler, toplumun refahını sağlamak için adaletli kararlar almalı ve topluluğun huzurunu korumalıydı. Bu kurallar arasında, göç sırasında bireylerin birbirine destek olması, hayvanların korunması ve doğal kaynakların dikkatli kullanılması gibi unsurlar yer alırdı.
Kadının Toplumdaki Yeri
Göçebe Türk toplumunda kadınlar, ekonomik ve sosyal hayatın önemli bir parçasıydı. Kadınlar, çadırların kurulması, yemeklerin hazırlanması ve çocukların yetiştirilmesi gibi günlük işlerin yanı sıra, gerektiğinde siyasi ve askeri kararlarda da söz sahibi olabiliyordu. Türk kadını, özgür ve güçlü bir konumda bulunmuş; bu da göçebe yaşamın eşitlikçi yapısını göstermiştir. “Eşik”* (Dipnot: Eşik – Eski Türklerde kadının aile ve toplum arasındaki birleştirici rolüne işaret eden kavram) kavramı, kadınların toplumdaki merkezi rolünü ifade eden önemli bir terimdir.
Toplumsal Dayanışma ve Göç Süreci
Göçebe toplumlarda dayanışma, hayatta kalmanın temel koşuluydu. Göç sırasında herkesin belirli bir görevi vardı. Kadınlar ve erkekler birlikte çalışarak hem ailenin hem de obanın düzenini sağlardı. Ayrıca yaşlılar, çocuklar ve hastaların göç sırasında korunması, topluluğun ortak sorumluluğuydu. Bu dayanışma, Türklerin geniş coğrafyalara yayılarak başarılı bir şekilde varlık göstermelerinde etkili olmuştur.
5. Beslenme Kültürü ve Yiyecek Hazırlama Teknikleri
Konargöçer Türklerin beslenme kültürü, yaşam tarzlarının pratikliği ve doğayla uyumuna uygun şekilde şekillenmiştir. Hayvancılığa dayalı ekonomileri nedeniyle temel besin kaynakları, hayvansal ürünlerden elde edilen gıdalar olmuştur. Et, süt ve bunlardan türetilen yiyecekler, hem günlük yaşamda hem de uzun göç yolculuklarında dayanıklılıklarıyla öne çıkmıştır. Bunun yanı sıra, besinlerin saklanması ve taşınması için geliştirdikleri yöntemler, bu kültürün yenilikçi tarafını ortaya koyar.
Kuru Et ve Pastırma: Göçebe Sofralarının Temeli
Kuru et, Türklerin günlük beslenme düzeninde önemli bir yer tutardı. Et, tuzlanarak ya da güneşte kurutularak uzun süre saklanabilir hale getirilirdi. Bu yöntem, göç sırasında gıda bozulmasını önlemek ve kolay taşınabilir bir besin kaynağı sağlamak için geliştirilmişti. Kuru et, sadece göçebe halkın değil; savaşçılar ve uzun mesafe seyahat eden tüccarların da vazgeçilmezi olmuştur. Bunun daha özel bir formu olan pastırma ise Türk mutfağının klasikleşmiş bir ürünüdür.
Kımız ve Süt Ürünleri
At sütünden yapılan fermente bir içecek olan kımız, Türklerin beslenme kültürünün en özgün unsurlarından biridir. Kımız, yüksek besin değeri ve ferahlatıcı özelliğiyle hem beslenme hem de ritüel amaçlı tüketilirdi. Bunun yanı sıra, süt ürünleri genel olarak çok yaygın kullanılmıştır. Yoğurt, ayran, tereyağı ve peynir gibi ürünler, Türk sofralarının vazgeçilmezleriydi. Özellikle yoğurt, hem doğrudan tüketilir hem de farklı yemeklerde kullanılarak beslenme çeşitliliğini artırırdı.
Tahıl ve Diğer Gıdalar
Göçebe Türklerin ekonomisi ağırlıklı olarak hayvancılığa dayansa da tahıl ürünleri de yer yer beslenme düzenine dahil edilirdi. Buğday ve arpa gibi tahıllar, yerleşik topluluklarla yapılan ticaretin bir sonucu olarak elde edilirdi. Tahıllar genellikle un haline getirilerek ekmek ya da bulgur şeklinde tüketilirdi. Bunun yanında, doğadan toplanan meyveler ve bitkiler, diyetin tamamlayıcı unsurlarıydı.
Gıda Saklama ve Taşıma Teknikleri
Konargöçer yaşamın gerektirdiği hareketlilik, gıdaların saklanması ve taşınması için pratik yöntemlerin geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Etin kurutulması ya da tuzlanarak saklanması, bu gerekliliklerden biri olarak öne çıkar. Süt ürünleri ise kurutularak ya da yağ haline getirilerek uzun süre bozulmadan saklanabiliyordu. Göç sırasında kullanılan deri torbalar ve tulumlar, bu ürünlerin taşınması için uygun saklama kapları olarak kullanılmıştır.
6. Türklerin Konargöçer Yaşamdan Yerleşik Hayata Geçişi
Türklerin tarihi, göçebe yaşamın dinamik yapısıyla başlasa da, bu kültür zamanla yerleşik hayata entegre olarak farklı bir kimlik kazanmıştır. Orta Asya bozkırlarında şekillenen konargöçer yaşam, Türklerin hem doğayla uyumlu bir düzen kurmasını hem de geniş coğrafyalara yayılmasını sağlamıştır. Ancak Anadolu’ya girişle birlikte, yerleşik yaşamın avantajları ve yeni koşullar, bu yaşam tarzında köklü değişikliklere yol açmıştır.
Göçebe Yaşamdan Yerleşik Hayata Geçişin Nedenleri
Konargöçer Türkler, özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yerleşik hayata geçiş sürecine hız kazandırmıştır. Bunun nedenleri arasında tarım ekonomisinin önemi, fethedilen yeni toprakların korunması gerekliliği ve yerleşik toplumlarla artan etkileşim yer alır. Yerleşik hayata geçiş, ekonomik düzeni daha istikrarlı bir yapıya kavuşturmuş; tarım, ticaret ve zanaatkarlık gibi faaliyetlerin gelişimini sağlamıştır.
Coğrafi şartlar da bu geçişi etkileyen önemli unsurlardan biri olmuştur. Anadolu gibi verimli topraklara sahip bölgelerde tarımsal üretim, konargöçer yaşamın sürdürülmesini ekonomik olarak gereksiz kılmıştır. Ayrıca yerleşim bölgelerinde inşa edilen kaleler ve şehirler, güvenlik ihtiyaçlarını karşılamada önemli bir rol oynamıştır.
Yerleşik Hayatın Kültürel Etkileri
Yerleşik hayata geçişle birlikte Türklerin kültürel yaşamında da önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Göçebe yaşamın sembolü olan yurt çadırları, yerini taş ve kerpiçten yapılan evlere bırakmıştır. Geleneksel dokuma kültürü, yerleşik hayatta halıcılık ve diğer zanaatlarla daha da zenginleşmiştir.
Ayrıca yerleşik hayatta Türk mutfağı daha çeşitli bir hâle gelmiştir. Tarımın yaygınlaşmasıyla birlikte buğday ve baklagiller gibi ürünler beslenme düzeninde daha fazla yer bulmuş, yerleşik kültürle birlikte yemek alışkanlıkları da değişmiştir. Ancak kımız, yoğurt ve kuru et gibi göçebe geleneklerinden miras kalan gıdalar, Türk mutfağının temel taşları olmaya devam etmiştir.
Yerleşik Hayata Geçişte Göçebe Kültürün İzleri
Yerleşik hayata geçişle birlikte konargöçer yaşam tamamen ortadan kalkmamış; töre, toplumsal düzen ve gelenekler gibi birçok unsur varlığını sürdürmüştür. Yaylak ve kışlak düzeni, özellikle hayvancılık faaliyetlerinde uzun yıllar boyunca devam etmiş; göçebe yaşamın dinamikleri yerleşik hayata yeni bir zenginlik katmıştır.
Şehirlerde düzenlenen panayırlar, göçebe şenliklerinin bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca oba ve boy sistemi, yerleşik toplulukların sosyal yapısında farklı şekillerde etkisini göstermiştir. Bu durum, göçebe kültürün, yerleşik hayatla sentezlenerek nasıl bir uyum sağladığını ortaya koymaktadır.
Kaynaklar
- İbrahim Kafesoğlu, Türk Bozkır Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2009.
- Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999.
- Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi: Kaynakları ve Açıklamalarıyla, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1989.
- Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Medeniyeti, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2005.
- Halil İnalcık, The Ottoman Empire: The Classical Age, Phoenix Press, Londra, 2000.