Milliyetçiliğin Felsefesi
Millet aslında bir zümrenin ismidir ve milliyetçilik bu zümrenin yüceltilmesi gerektiğini söyler. Peki neden ? Neden millet zümresi yükseltilmelidir ? İşte yazımda bunu açıklamaya çalıştım. Keyifli okumalar

Neden diye sormak, sorabilmek, sormayı akıl etmek ne güzel bir şey değil mi? Bir
bilinç’e sahip olmamız... Ama bazen bu beceri sırtımıza çok büyük bir ağırlık
yükleyebiliyor. "Neden varız?", "Neden yaşıyoruz?", "Hayatın anlamı nedir?" gibi soruları
yanıtlamak çok zor ve bu soruların ağırlığı oldukça fazla. Ben bugün elimden geldiğince
size neden milliyetçi ve vatansever olmanız gerektiğini anlatacağım. Ama ilk önce
milliyetçiliğin kısa ve ‘yüzeysel’ kaçabilecek bir tanımını yapalım.
Milliyetçilik özünde, mensup olduğun büyük grubun, yani milletinin, çıkarlarını
gözetmek ve ona göre hareket etmektir. Milliyetçilik bu yönüyle ofansif değil, defansif bir
ideolojidir. "Başka milletlerden üstünüm" demez, tam aksine "Başka milletler beni yok
edebilir" der. Kendi milletinin varlığını korur. Öyle ya, varlığınızı korumak istiyorsanız
kendi çıkarlarınızı gözetmelisiniz. İşte bu noktada bazı sivri zekalar, "Neden tüm
insanlığın değil de milletimin çıkarlarını gözeteyim?" diyor.
Arkadaşlar, siz tüm insanlığın çıkarına elbette hareket edin. Ama ortak tarih, kan ve en
önemlisi kültür bağınız olduğu bu grubun çıkarlarını üstün tutun. Çünkü eğer bu grubun
çıkarlarını siz üstün tutmazsanız, diğer kendi çıkarlarını üstün tutan milletler sizi
parçalayacaktır. Siz enternasyonal çıkarları gözetin ama nasyonal, yani evinizin,
ulusunuzun çıkarlarını üstün tutun.
Her insan komşularından, yakınlarından önce kendi çıkarlarını gözetir, değil mi? Kendini
doyuramadan, kendine bakamadan başkalarına yardım edenlere en nahif tabirle
mülayim derler. Ve siz de o eski Türk filmindeki mülayimin durumuna düşmek
istemiyorsanız, kendi çıkarlarınızı, kendi milletinizin çıkarlarını gözetmek zorundasınız.
Her insan, varoluşu gereği mutlu olmak ister. Bu varoluşsal amacı tamamlamak ve
korumak için milliyetçi olmalısınız. Bakın, Napolyon bir ulus devleti kurabildiği için
Avrupa’ya bir dönem hükmedebildi. Kendisinden nefret etsem de Hitler’in başarısının
kaynağı da budur. II. Dünya Savaşı’nda Almanya, millet ve ulus ‘nasyonal’ olabildiği için
tüm dünyayla savaşabildi. Millet olmanın önemi işte budur. Eğer siz günümüzdeki o
muasır medeniyetler dediğimiz medeniyetlerin nasıl bu duruma geldiğine bakarsanız,
hepsi geçmişte kendi milli çıkarları için türlü entrikalar döndürmüştür. Hatta ileriye gidip
insanlık suçları işlemiş, kendi milletleri için diğer milletleri sömürgeleştirmiştir. Gariptir
ki, günümüzde liberallerin göz bebeği olan bütün toplumlar, milliyetçi olabildikleri için o
konumlara gelebilmişlerdir ama günümüz Türkiye’sindeki liberaller ile İslamcılar,
milliyetçiliğe karşı olmakta yarışmaktadırlar (bir nebze milliyetçi olan liberaller bu lafı
üstlerine almasınlar).
Böyle diyoruz diye de "Milliyetçiler hürriyet, özgürlük, liberalizm düşmanıdırlar" sonucu
çıkmasın. Bir milletin fertleri eğer hür değillerse, o millet başarısız bir millettir. Bireyler,
hürriyetini korumak ve sömürge olmamak için milliyetçi olmalıdır. Eğer sömürge
milletler, milliyetçi olup bu dava uğrunda teşkilatlanıp başarılı olsaydı, sömürge
olmayacaklardı. Bizim Kurtuluş Savaşımız bunun en iyi örneklerindendir.
Ülkemizde ‘milliyetçilik’ denince insanların kafasında kötü bir imaj canlanmasının
nedeni, Türk yakın siyasi tarihindeki o mafyatik ve milli çıkarları için değil, kendi çıkarları
için milliyetçi kisvesi altında gezen milliyetçi müsveddeleridir. Halbuki milliyetçilerin
tarihine bakarsanız, ne büyük fikir adamları, ne elitler çıktığı ortadadır: Atatürk, Ziya
Gökalp, Yusuf Akçura, Namık Kemal, Mehmet Emin Yurdakul, Mustafa Çokay, Sadri
Maksudi gibi isimlerin bizlere mirasını, o milliyetçi kisvesi altında gezen insan
müsveddelerine yedirmemek de bizim görevlerimizdendir.
Yurtsever olmanın, millet olmanın, imtiyazsız ve sınıflara rağmen kaynaşmış bir kitle
olmanın önemi, günümüz politiğinde ve insanlık tarihinde kendini tekrar ve tekrar ispat
etmiş bir gerçektir. Millet olamayan toplumlar yok olmaya mahkumken, millet olmuş
azınlıklar, kimi zaman kendilerinden kat kat daha güçlü düşmanlarını derdest
edebilmişlerdir. Millet olma halinin, milliyetçi olmanın birey için önemi ise, kendi
varoluşundaki mutluluğa kavuşmakta önemli bir yer tutmasıdır.
Bu kavramları başarabilmiş ülkelerde suç oranları daha düşüktür, halk daha gelişmiştir,
gelir seviyesi daha yüksektir. Eğer milletler başarılı milletler ise, bu milletin fertleri daha
özgür, daha hür, daha müreffeh bir ömüre sahip olacaklardır. Bu kavramların mutlu
olmaktaki önemi göz ardı edilemez. Eğer siz kendinizin, evlatlarınızın, torunlarınızın,
gelecek nesillerinizin rahat ve mutlu bir hayat sürmesini istiyorsanız, tarihteki milliyetçi
hakikatin kendini tekrar tekrar vuku buldurmasını göz ardı etmeyip milletinizin
çıkarlarına göre hareket etmeli ve milliyetçi olmalısınız.
Milliyetçi olmayan toplumlar, kendi milletinin çıkarlarını gözetmeyen toplumlar, milli
çıkarlarını gözeten toplumlar tarafından sindirilmeye, yenilmeye ve yok edilmeye
mahkumdur. Bu gerçeği göz önüne alırsak, sömürgeleştirilen toplumlarda yaşayan
fertler ne kadar huzurlu ve mutlu olabilir? Bugün Doğu Türkistan’da, Filistin’de olan
vahşetleri biliyoruz. Ve biz, kendi çıkarlarımızı olabildiğince gözetip millet olup
güçlenemediğimiz için Doğu Türkistan’daki soydaşlarımız bugün o vahşete maruz
kalıyorlar.
Milliyetçiliğe karşı sunulan aptalca argümanlardan biri olan "Bu millete şans eseri
geldin, bu milliyetçilik niye?" argümanını da bu gözle değerlendirmek gerekir. Eğer şans
eseri bu topluma geldin ise bile, sen millet olamazsan seni yok edecekler. Bu bir
hakikattir.
İnsan, tabiatından gelen acizliğinden dolayı bir miktar kolektif yaşama mahkumdur.
Zamanı biraz geriye alalım: Tarih öncesi çağlarda insan, doğada tek başına hayatta
kalma konusunda diğer türlere karşı elverişsizdir. Bir ayıyla yumruk yumruğa
dövüştüğünüzde, tabii ki ayı kazanacaktır. Ama eğer 10 insan birleşip materyal üretip
öyle ayıya saldırırsa, insan ırkı galip gelecektir. Bu küçük insan gruplarına klan dersek,
klanlar toplumların ilk örneklerindendir. Ve insanın rekabetçi doğasından dolayı
insanlar ve klanlar arasında da rekabet vardır. Hangi klan suya yakın yere yerleşecek?
Hangi klan daha gelişecek? İşte bu çekişme vardır. Klanlar, kendi çıkarlarını gözetmeye
başlarlar. Bizim milliyetçi hakikat dediğimiz şey de özünde budur.
Acizliğinden dolayı kümülatif yaşama mahkum insanoğlu, bulunduğu grubun çıkarlarını
hep gözetir ve dünya buna göre şekillenmiştir.
Ama bu durumla birlikte milliyetçiliğe aykırı olmayan bir enternasyonalizm yaratılabilir.
Milletler, tek bir resim gibi değil de, yapboz parçaları gibi birleşik bir formata girebilir.
Zamanla birlikte dünyanın geneline tek ve ortak bir kültür hakim olduğunda, tek dünya
devleti gerçekleşebilir. Veya bunların aksine, transhümanizmin, bilimin ve inovasyonun
gelişmesiyle birlikte her bir insan, bir millet kadar güçlü duruma gelirse, milliyetçi
hakikat artık hakikat olmayacağı savunulabilir. Ancak bunların dışında, günümüzde
milliyetçi hakikati tanımamak ve reddetmek çok büyük bir ahmaklıktır. Dünyanın
bulunduğu bu konjonktürde milliyetçi olmamak, yok olmaya mahkum olmaktır,
eşdeğerdir.
Yani kısaca, millet olma hali ve milliyetçilik gerekli olmasının iki ana nedeni vardır:
1. İç sebepler: Millet olma hali, büyük bir kalabalığın ortak bir kütle olma hali, bir
sakinlik ve stabil olma hali yaratır. Bu da bu ortak kütleyi daha hızlı geliştirir.
Daha hızlı gelişmiş bu kütlenin mensupları da daha büyük kazançlar elde eder,
daha mutlu bir hayat sürer.
2. Dış sebepler: Eğer biz millet olamazsak, milliyetçi olmazsak, diğer kendi
çıkarlarını gözeten gruplar, yani milletler tarafından yok ediliriz ve bu ortak
kütlenin mensuplarının her birine çok kötü ve acı dolu bir hayat verir.
Tüm bu anlattıklarım çerçevesinde "Neden milliyetçi olmalıyız?" sorusuna verdiğim
cevap şudur:
Her insanın varoluşsal ve evrimsel temel amacı mutlu olmaktır ve insanların bu
mutluluğa ve daha iyi yaşam kalitelerine ulaşması için milliyetçi olmak bir gerekliliktir.
Bundan dolayı, eğer mutlu olmak istiyorsanız, siz milliyetçi olmalısınız, ama az ama çok.
Eğer kendi varoluşsal amacınızı tamamlamak ve kendinizle torunlarınız için
yaşanılabilecek bir hayat istiyorsanız, bir miktar milliyetçi olmalısınız.
Millet olabilmiş bir toplum olarak Japonya’da depremlerde ölüm oranı daha düşüktür.
Neden? Çünkü kendi milletinin çıkarını gözeten bir müteahhit, aynı millete mensup olan
vatandaşlarının ölmesini istemez. Ayrıca Japonya, bu millet olma hali sayesinde, iki
nükleer bomba yemesine rağmen, bu kadar kısa sürede toparlanabilmiştir. İngilizler, ilk
olarak o küçük adaya, sonra da dünyanın büyük bir kısmına, milli çıkarlarını gözeterek
ulaşmışlardır. Amerika, milli çıkarlarını gözeterek, kapitalist sistemde en büyük güç
öznesi olan şirketleri dünyanın en büyüğü yapmıştır. Nazi Almanyası, millet olabildiği
için tüm dünya ile savaşabilmiştir. Yugoslavya’daki o kan dondurucu olaylar ve
katliamlar, millet olamadıkları için olmuştur. Filistin’de Araplar, millet halinde toprak
satışına ve Yahudi göçüne direnemediği için devletleri yıkılmış ve zulme maruz
kalmışlardır. Doğu Türkistan’da biz, tek ve güçlü bir millet olamadığımız için
soydaşlarımızın kanı dökülmektedir.
Emperyalist güçlerin ilk hedef aldığı kavram, bu yüzden millet kavramıdır. Öyle ki,
emperyalist güçler, bundan dolayı politik doğruculuk kavramını desteklemektedir. Millet
olamayan toplumlar daha kolay parçalanır ve sömürge haline getirilir.
Peki, günümüz Türkiye’si sizce milliyetçi midir ve millet olabilmişler midir? Mecliste
milliyetçi bir parti var mıdır? Devletler doğası gereği milliyetçi olmalı iken, sağcı partiyim
iddiası ile oy toplayanlar en sol politikalardan olan mültecilere izin vermektedir,
anayasa tartışmaları açarak milletin yapısını bozup bu güzel Anadolu’muzu
emperyalistlere açan ve geçmişte de açmaya çalışmış güçler bertaraf edilmedikçe
Türkiye aydınlığa çıkabilir mi? Otoriteye sahip kurumlar kendi halkını sömürdükçe
ekonomi düzelebilir mi? Türk milletinin fertleri bu ahval ve şerait için kendilerine bir yol
çizemiyorlar ve bunun da çözümü, saf seküler bir Türk milliyetçiliğidir. Eğer bu duruma
gelmeyi sağlarsak, işte o zaman müreffeh günleri görebiliriz. Biz o ulu önderin altında
millet olabildiğimiz zaman, dünyanın en büyük güçlerini derdest etmiş bir ırkın
torunlarıyız.
Eğer biz millet olabilirsek, tüm sorunlarımızı çözebilir, başımızdaki "biz akız" iddiasında
bulunan kara bulutları yok edebilir ve aydınlığa çıkabiliriz.
Bu yazımı ulu Türk milliyetçisi Mustafa Çokay’ın şu sözleriyle bitirmek istiyorum:
" Bizim maksadımız yalnız Türkistan’ın değil, bütün Türk ülkelerinin, bütün Türk halkının
dost olarak kendi aralarında birlik ve kardeşlik içinde yaşamaları ve dış düşmanlara
karşı kendisinin ve hükümetinin güçlü olduğunu göstermesidir. Ülkümüze
ulaşacağımıza, taleplerimizi yerine getireceğimize imanımız yüksek ve güçlüdür.
Maksadımıza ulaşacağız, aksi halde halimiz haraptır. Yok oluruz. Dağılırız. Yok
olmamak için, dağılmamak için güçlerimizi birleştirip omuz omuza verip birbirimize
yardım ederek yaşamalıyız. Aksi halde geleceğimiz karanlıktır. Bunu
unutmamalıyız. "
Sağlıcakla kalın, Milliyetçi kalın.