Yunan Mitolojisi; Dünyanın Oluşumu

Yunan mitolojisinin evreni oluşumunu açıklama çabasını inceleyip, tanrılaştırmaların genel özelliklerine bir bakış atılmıştır.

Yunan Mitolojisi; Dünyanın Oluşumu

GİRİŞ

Yunan mitolojisi insanlığın ilkel inanışları arasında en geniş kitlere hitap etmiş ve günümüze kadar izlerini koruyarak gelmiş olan mitolojilerden birisidir. Şimdilerde mitoloji denince akıllara ilk olarak yunan mitolojisinin gelmesinin çeşitli sebepleri vardır. Çok derinlemesine ve çeşitli karakterler içermesi açısından en kapsamlı mitolojiler arasında yer almaktadır. Tanrılar, yarı tanrılar(demigod), periler, canavarlar gibi çok çeşitli mitsel öğeyi içinde barındıran bir oluşumdur. Ufuk açıcı fantastik evreni sayesinde de günümüzde halen daha filmlere, dizilere ve kitaplara ilham olacak derece geniş bir evrene sahiptir. Elbette ki yunan mitolojisinin fantastik yanı ile dikkat çekse de bu mitlerin zamanında bir inanışı içerdiğini unutmamak gerekir. Felsefe öncesi dönemde evrenin yaratılışına ve temel madde sorularına mantıklı cevaplar verilmese de mitoloji ile bir cevap verildiği gerçeğini unutmamak gerekir. Aynı zamanda çeşitli mitlerle uyulması gereken bir ahlaki normlar oluşturulması mitoloji alanı kesinlikle felsefi açıdan yorumlama ihtiyacı oluşturuyor. İnsanlığın görece ilkel olduğu zamanlarda bile bir tanrılaştırma anlayışına sahip olması ve bu anlayışları bir tapınma ritüeli, yani din haline dönüştürmeleri üstüne derin çıkarımlar yapılması mümkün olacak bir konudur. İnsanlığın tanrı anlayışlarının temeline bir adım atıp en azından insanlıkla ilgili daha derin düşüncelere sahip olmayı sağlayabiliriz. Bu konuda insanlığın en eski varoluşsal dizgilerinden olan mitolojileri kullanarak yeni bakış açıları kazanmamız mümkün olacaktır. Dergimizde bulunacak ilk mitoloji yazısında ise en yaygın mitolojinin; evrenin, zamanın ve maddenin oluşumuna dair yaptığı açıklamaları temiz bir üslupla aktarmak yerinde olacaktır.

 

Yunan Mitolojisi; Dünya’nın oluşumu

Yunan mitolojisinde her şeyden ve herkesten önce var olduğuna inanılan bir hiçlik vardı. Bu zaman öyle bir zamandı ki ne bir tanrı, ne bir insan. Ne de bir hayvan vardı. Canlı, hareketli varlıklar olmadığı gibi dağlar, gökyüzü, güneş, nehirler, çiçekler ve ormanlar yoktu. Kaos ucu bucağı olmayan dipsiz bir uçuruma ya da her yeri kaplamış bir kara deliğe benziyordu. Yunanlar bu duruma ‘’Khaos’’ diyorlardı. Khaos – yani kaos- sadece bu zifiri karanlık, karmaşık, düzensiz ve tehlikeli duruma verilen bir tanım değil aynı zamanda tanrısal bir kişilikti. Yani ilk tanrı bir yokluğu temsil ediyordu. Yunan mitolojisinde bir yerin veya bir durumun tanrısallaştırılıp bir tanrıyla özleştirildiklerini çok defa göreceğiz. Bu tanrılar aynı zamanda maddesel bir yer kaplayan bir cisim (örneğin yeryüzü) olabildikleri gibi konuşan, yürüyen ve çocuk sahibi olan tanrılarda olabiliyorlar. İlk tanrının durumu da tam olarak bundan ibarettir.

Khaos’tan sonra ikinci bir tanrısal varlık çıkıyor karşımıza. Tanrısal varlığın neden ve nasıl Khaos’tan çıktığına dair herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Hikayeyi ilk kez aktaran Hesiodos bunun hakkında herhangi bir sebep sunmamış ve olaya bir mucize gözüyle bakmıştır. Bu dipsiz boşluk ve düzensizlikten bir mükemmellik ortaya çıkıyor, bu şey müthiş bir tanrıça, adıda yunanca ‘’Gaia’’ yani yeryüzü toprak anlamına gelmektedir. Gaia ilk madde diyebileceğimiz bir ilk düzendir. Düzen ve iyi anlamına gelen kozmosun ilk örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Oluşum hikayemizde şuanda sadece 2 tanrısal varlık var olmakta; Gaia ve Khaos. Bu ikiliden yeni nesiller ve yeni ölümsüzler çıkması için – Khaos dediğimiz oluşumda bazı ölümsüzler var edecek – bir olguya daha ihtiyacımız vardır. Eros yani tutkunun ve aşkın simgesi ortaya çıkıyor. Eros, Khaos gibi o da bir tanrı ama tam olarak bir kişilik belirtmemekte. Söz konusu olan daha ziyade, varlıkların filizlenmesini, büyüyüp serpilmesini sağlayan bir fışkırma enerjisi, binevi bir hayat enerjisidir. Eros dediğimizde modern zamanda aklımıza gelen tombul, kanatlı, küçük tombul yanaklı uçan bir perinin oku ve yayı ile insanları aşık ettiğini düşünmeniz normaldir. Dizilerde, filmlerde, çizgi dizilerde çok fazla karşılaşılan bu Eros bahsi geçen Eros’tan çok ayrı bir oluşumdur. Yeni bir varlık olarak oluşumumuza katılan bir diğer tanrısal olgu ise Tartaros’tur. Tartaros kelimesi size tanıdık geliyor olabilir çünkü günümüzde de çoğu yapımda atıfta bulunulan bir yapıdır. Tartaros’u açıklamak gerekirse kendisi yeryüzü olan Gaia’nın derinliklerinde varolan bir yerdir. Evet yine yer kelimesini kullanıyorum çünkü Tartaros’ta bir kişilik değildir. Bunlara girmeden önce, Tartaros küflü, kokuşmuş, kötü bir havaya sahip, zifiri bir karanlığa sahip tam anlamıyla kötü bir yerdir. İlerleyen zamanlarda da kozmosa karşı çıkmış titanları ve tanrıları hapsetmek içi kullanılan bir cehennem kavramına dönüştüğünü de görmekteyiz. Gördüğünüz üzere Tartaros tamamen bir mekansallığa tabi olmasına rağmen yeri geldiğinde çocuk yaptığını, konuştuğunu, bir şeyler amaçladığını görebilmekteyiz. Yunan mitolojisinde belki de anlaşılması en zor kısımlardan birisi burasıdır. Bir varlık hem sadece mekan hemde düşünebilen bir tanrı olabilmektedir. Bu oluşum Gaia’nın çok derinliklerine gömülü haldedir. Son hale baktığımızda varlıklarımız sadece Gaia, Khaos, Eros ve Tartaros’tan ibarettir.

Burada bir parantez açmak gerekirse o da Khaos’unda çocuklara sahip olduğudur. Kulağa mantıksız gelse dediğim gibi yunan mitolojisinde bunlar olağan durumlardır. Neden bu çocukları anlatıya dahil etmedim diyecek olursanız Khaos’tan gelen tanrılar mitlerde geçmemekte ve anlatıda herhangi bir yeri bulunmamaktadır. Yunan mitolojisinin başlangıcını anlatan kitap, makale ve yazılarda da çok az yer verilirler çünkü kaynak çok azdır. Bu çocuklar, Erebos yada Erebus ve Nyks yani gecedir. Aslında iki tanrı da karanlığı temsil etmektedir ama temel farklılıkları vardır. Öncelikle Erebos yer altındaki yani Tartaros’taki devamlı ve güçlü karanlığı temsil eder. Nyks ise daha çok gündüzden yanı aydınlıktan önceki karanlığı temsil eder bu da sonlu bir kavramdır. Aslında bakıldığında bu tanrıların geri planda kalması, deyim yerindeyse unutulması yerine daha ön planda olduğu bir senaryo daha keyifli olabilirdi.

Kuşkusuz Eros’un enerjisinin itici gücüyle, kocası veya sevgilisi olmayan Gaia , kendi derinliklerinden ve güçlerinden tek başına harika bir tanrı dünyaya getirir: Uranos. Uranos’u anlatmak gerekirse Gaia’nın milimi milimine her yerini tam anlamıyla örtecek bir gökyüzüdür. Uranos Gaia’nın adeta göksel ikizi niteliği taşımaktadır. Herhalde bir matematikçi bunu ifade edebilmek için, tamamen aynı uzama, aynı yayılıma sahip iki küme derdi. Uranos oluşmasına rağmen Gaia yine başka bir tanrıyla etkileşime girmeden çocuklarını çıkarır. Ourea diye adlandırılan dağlar ve o dağlarda ikamet eden büyüleyici güzellikteki genç kızlar nymphelerdir ama tanrısal bir varlık oldukları için insanlıkla herhangi bir alakası yoktur. Son olarakta Pontos, ‘deniz’ tanrısı ya da denizin tuzlu suyu gelir. Anlaşıldığı üzere evren ve dünya düzeni yavaş yavaş bir düzene oturmaktadır ama halen daha bir düzenden bahsetmek çok uzaktır.

Şimdiye kadar anlattığım süreç boyunca sadece ilkel tanrıların varolmasını ve bir yer edinmesini inceledik. Bu olaylara bir açıklık daha getirmek gerekirse, kaos dediğimiz zamanlar tamamen bir vahşilik, bilinçsizlik ve canilik durumudur. Yoktan varolmuş tanrı Gaia da şuanda biz düzen ve iyilik teşkil etmemektedir. Aslında daha tam olarak bir atmosfer ve dünya bilinci yani mekan algısı oluşturulmamıştır. Uranos basit anlamda yeryüzü dışındaki alanlar olsa da bundan ötesi değildir ve gökyüzü ve yeryüzü arasında bir boşluk bulunmamaktadır. Modern bilim açısından baktığımızda durum mantık dışı gelse de bu olguları oluştuğu döneme göre incelemekte fayda vardır.

                                               Gaia ile Uranos

Uranos, yani gökyüzü kocaman bir tavana benzeyen veya yukarıda asılı duran bir sınıra benzemekten ziyade Gaia’nın bir kılıfı olarak düşünülebilir. Anlaşılacağı üzere sürekli bir temas halindedirler. Deyim yerindeyse Uranos Gaia ile sürekli bir ilişki halinde ve bunun sonucunda devamlı olarak çocuk sahibi olmaktadırlar. Uranos’un bu durumunu anlatmak için ‘tutkulu bir aşık’ sözü açıklayıcı olacaktır. Uranos ve Gaia ile aslında ilk gerçek tanrılar olacaktır. Soyut bir kişiliğe sahip olmayan ilk tanrılar ve birer hakiki ‘karaktere’ dönüşecektirler. Aslında burada tanrısal oluşumların bir enerji ya da bağımsız bir maddeyle özdeşleştirilmesinden ziyade kişileştirilmesini görmekteyiz. Kelimenin bir diğer anlamıyla tanrılar insanileşmiştir. Bu tanrılar sahiden kişilik havası taşıyan, bireyselleşmiş, bir psikolojileri olan tanrılara dönüşmüşlerdir. Bazen birbirleriyle çelişseler, hatta yıkıcı olsalar bile daha derin duygulara ve duygusallığa sahiptirler. Yunan tanrıları semavi dinlerde geçen tanrı olgusundan çok bağımsız niteliklere sahiplerdir. Mutlak bir bilginlik ya da iyilik bir yana çok cahil ve barbar tanrısal oluşumlar bulunmaktadır. Bu ayrımı yapmak oldukça yerinde olacaktır.

Gaia ile Uranos’un aşkını anlattığımıza göre bu aşkın meyveleri yani çocuklarından da bahsetmek gerekecektir. Öncelikle bahsedeceğimiz çocuklar ‘titanlar’ olacaktır. Altısı erkek altısı işe dişidir. Dişi olanları erkek olanlardan ayırmak için ‘titanidler’ dendiği olmuştur. Titanların genel özelliklerini üç maddede toparlayalım. İlk olarak titanlar kesinlikle tanrılar gibi ölümsüzlerdir. Bir savaş sonrası ölüp yok olmaları düşünülemez. Sonra muazzam, tükenmez, aklımızın almayacağı düzeyde insanüstü güçleri bulunmaktadır. Tamda bu yüzden bugün konuştuğumuz dilde hala titanlar(devler) olarak anılmaktadırlar. Bu yüzden sağlam metallere titanyum ismi verilmiştir. Son olarakta hepsi oldukça güzellerdir. Bu yüzden hem dehşet verici bir güce hemde büyüleyici bir güzelliğe sahiplerdir. Kökenlerinden gelen şiddet ögelerini yani kaosu barındırmaktadırlar. Titanlar dışında Gaia ve Uranos Hesiodos’un değimiyle ‘tanrılara çok benzer’ üç canavarsı varlığa daha hayat verir ama bunları tanrılardan ayıran noktalar vardır. Aslında bu farklara verilebilecek en spesifik örnek alınlarının ortasında kocaman bir göze sahip olmalarıdır. Bunlar kozmosun yani düzenli ve ahenkli bir dünyanın oluşmasında büyük bir rol oynayacaklardır. Bu tanrısal varlıkların ismi ‘Tepegözler’dir(Kykloplar). Kardeşleri titanlar kadar güzel varlıklar olmasalarda güç ve hiddet konusunda kalır yanları yoktur. Birinci tepegöz gök gürültüsü gibi gürleyen Brontes’tir. Sonra Steropes(şimşek) ve Arges(yıldırım) gelir. Tüm tanrıların kralı olacak Zeus’a gelecekte silah verecek olan bunlardır.

Gökyüzü ve yeryüzünün aşkı titanlar ve tepegözlerden daha dehşet verici üç varlığa daha hayat verir. Bunların her birinin elli başı vardır ve omuzlarında çıkan 100 kol ile akıl almaz bir kuvvete sahiptirler. Bu yüzden onlara yunanca da 100 kol anlamına gelen ‘Hekatonkheires’ adı verilir. Öyle etkileyici varlıklardır ki Hesiodos dikkatlerini çekme tehlikesine karşın en iyi olanın onların adını anmamak olduğunu söylemektedir. İlkinin adı kottos, ikincisininkş Briareus ve üçüncüsünki Gyes’tir. Tepegözlerin yanı sıra, bunlar ileride olacak kozmik düzen için büyük çabalar verecektir.

Bu yazımızda yunan mitolojisinde ilk oluşumlardan titanlara kadar olan dönemi detaylı olarak incelemiş bulunmaktayız. Bundan sonra ise Kranos’un babasına baş kaldırması ve tahta geçmesinden, oğlu Zeus ile olan savaşlarına kadar olan çok heyecan uyandırıcı kısım detaylandırılacaktır. Mitolojiye her zaman gereken önemi tahsis etmek için benzeri yazılardan da faydalanabilirsiniz.