Prangaizm: ideolojilerin temelindeki kölelik

Prangaizm: ideolojilerin temelindeki kölelik

İnsan yaratılışı gereği bir ideaya sahiptir yani bir ülküye kendini adamaya meyillidir. Hal böyleyken ideolojilerin hayatımızda kapladığı yerin fazla olduğu bir gerçektir hatta daha ileri gidersek bu ideolojiler yaşam biçimimizi belirleyen bir alandır. Bu alan dikenli tellerle çevrili, girenin çıkamayacağı ya da duvarın diğer tarafından duyduklarımızı bulunduğumuz ortamda sesli söyleyemediğimiz bir hapishaneye benzer. 

İnsan ideolojisinin esiri midir ya da neden körü körüne bir fikri savunma gereği duyar? 

İnsan temelinde kimlik arayışı, aidiyet duygusu, belirsizlikten kaçınma, lider arayışı ve kendi fikirlerini doğrulama eğilimindedir. Tüm etkiler aslında insanı bir yöne veya ideolojiye yönlendirmeye itiyor. Sosyal olarak bireysellik insanın doğasına ters geliyor çünkü bireysel olsaydık bugün yarattığımız medeniyet bu seviyeye gelmemiş olurdu. Yani ne yaptıysak beraber yaptık. Sosyal Psikolog Henri Tajfel Sosyal Kimlik Teorisi'nde bunu şöyle açıklar; bireyler bir gruba ait olduklarında kendilerini daha değerli hisseder ve grup normlarına daha sıkı bağlanır. Grup aidiyeti bireylere güvenlik, sosyal destek ve anlam sağlar. Gelelim ilk soruya savunduğumuz ideolojilerin esiri miyiz? İşte  bu noktada eğitim seviyesi ve çıkar ilişkileri devreye girer. Eğitim seviyesi düşük olan ve eleştirel becerileri zayıf olan bireyler, ideolojik dogmaları sorgulama eğilimi de zayıftır. Karmaşık durumlardan kurtulmak için liderlerinin açıklamasına sıkı sıkıya sarılır ve onu sorgulamaksızın kabul ederler. Çıkar ilişkileri de bizi ideolojinin kölesi yapabilir bu durum şöyle açıklanabilir; "bu ideoloji savunursam ve bu gruba dahil olursam kolayca yükselip zengin olabilirim ya da kirli işlerimi bu grup yoluyla kolayca halledebilirim" fikirleri ideoloji de çıkar yaklaşımının belirtisidir veya dahil olduğumuz grupta hayatta kalma içgüdümüzden dolayı hissettiğimiz güvende bi nevi çıkar ilişkisi grubuna girer.  

Savunduğumuz ideolojiye sonsuza kadar neden bağlı kalıyoruz? Karşı taraf belki de bizim düşmanımız değildir üzerimizdeki deli gömleklerini ve at gözlüklerini çıkardığımız zaman aslında genel olarak aynı ülkülerin peşinden gidiyoruz. "özgürlük, adalet, huzur, güvenlik, aidiyet, ekonomik güç, insan ve hayvan hakları" peki o zaman neden bunlardan bazılarını x grubu savunurken bazılarını y grubu savunsun? Adalet herkes için geçerli bir kavram değil mi? Dünya üzerindeki en güçlü ideolojik fikirlerin temelinde kan ve gözyaşı vardı. Tüm dünya 3-5 delinin ideolojisi yüzünden savaşa tutuştu ve 2 büyük dünya savaşında yaklaşık 100 milyon insan öldü 200 milyondan fazla insan bu savaşlardan etkilendi. Bu savaşlar sonunda kıtlıklar yaşandı aç kalındı, soğuktan donarak ölündü. Ölümün her türlüsü insana reva görüldü. Peki neden? İdeolojiler neden bu kadar kanlı sonuçlar doğurdu? 1. Dünya savaşında 3 lider uzaktan akrabaydı Rus çarı II. Nikolay, İngiltere kralı V. George ve Alman imparatoru Kaiser II. Wilhelm kuzenler milyonların ölümüne sebep oldu. İdeolojinin mürekkebi kandır. Kardeşi kardeşe kırdırıp sonunda kazananın haklı çıktığı savaşların sebebidir. Prangaizm ideolojisi tam olarak budur. Boynunuza takılan, size reva görülen prangaları kırın, dikenli tellerin ardındaki fikirleri dinleyin belki aynı dili konuşuyorsunuz ya da telleri kaldırın ve duvarları yıkın. Görünmeyen zincirlerden ve dogmatik fikirlerden kurtulun. 

Sonuç olarak baktığımız zaman ideolojilere körü körüne bağlılık, bireyin kendini güvende hissetme, aidiyet arayışı ve belirsizlikten kaçınma gibi insani ihtiyaçlarından kaynaklanır. Ancak bu bağlılık, eleştirel düşünme ve bilgi eksikliği gibi faktörlerle birleştiğinde bireyi daha katı bir dogmatizme sürükleyebilir. Bizim burda yapmamız gereken şey ise eleştirel düşünme becerimizi kaybetmememiz yapıcı eleştirel düşünceler fikirlerimizi her zaman ileriye taşır lakin eleştirmeden olduğu gibi savunduğumuz görüşler, aklın süzgecinden geçirmeden kabullendiğimiz fikirler bizi uçuruma götürür ve unutmayın sizin kanatlarınız yok. 

Jean-Jacques Rousseau şöyle der; "Gerçek özgürlük, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadan kendi özgürlüğümüzü yaşamaktır."