HAK HUKUK ADALET
İmamoğlu ve Saraçhane olaylarını konu edinen bir yazı.

HAK HUKUK ADALET
Canım vatanım çalkalanıyor, ülke genelinde ortalık karışık, her zamanki gibi. Fakat bu sefer durumlar biraz farklı. Gündemde İmamoğlu'nun tutuklanması, diplomasının iptal edilmesi, muhtelif CHP'li belediyelere kayyum atanması; bunların bardağı taşıran son damla, alev topuna dönüşen son ve en büyük kıvılcım olması üzerine halkın örgütlenip sokağa inmesi var. Tüm bu havadislerin arkasındaysa anayasayla ters düşen bir iktidar...
Anayasamızın 34. maddesi gereğince herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Fakat Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasının ardından, İstanbul Valiliği 19-23 Mart tarihleri arasında dört gün süreyle her türlü toplantı, gösteri ve basın açıklamasını yasakladı. Valilik, bu kararı kamu düzenini korumak ve olası provokatif eylemleri önlemek amacıyla aldığını belirtti. (https://www.habergram.com) Benzer şekilde, Ankara ve İzmir valilikleri de 21-25 Mart tarihleri arasında beş gün süreyle eylem yasağı kararı aldı. Bu yasaklar, İmamoğlu'nun gözaltına alınmasına karşı düzenlenmesi muhtemel protestoları engellemeye yönelikti. (https://tr.euronews.com) Bu tür yasaklar, Anayasa'nın 34. maddesiyle güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımını kısıtlamaktadır. Yetkililer, bu tür kararların kamu düzeni ve güvenliği gerekçesiyle alındığını belirtse de, bu tür geniş kapsamlı yasaklar demokratik hakların kullanımını engeller, anayasamızla taban tabana zıt düşer.
Eylemlere mani olan bildiriler yayınlamak zaten hukuksuz, peki ya meydanlarda hukuksuzluğun karşısında duran vatandaşlara karşı uygulanan insanlık dışı müdahaleler? Tüm polis müdahalelerinin bakiyesi olarak payımıza düşenlere dönüp bir bakalım: Plastik mermi isabeti dolayısıyla sağ gözünü kaybetme tehlikesi yaşayan bir genç, dövülerek tutuklanan ve cinsel tacize uğrayan bir kadın, bacakları cop darbelerinden dolayı mosmor kesilmiş bir kadın, meydandaki binlerce polise rağmen İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi) terör örgütü mensupları tarafından çivili sopayla saldırıya uğrayan bir kadın, üzerlerine TOMA'dan tazyikli su sıkılıp ters kelepçelenerek yerlere yatırılan ve sabaha kadar o metanet göstermesi güç vaziyette bırakılmakla tehdit edilen bir grup genç, biber gazı sebebiyle geçici görme kaybı yaşayan bir grup genç, yerlere yatırılıp tekmelenen, hakaret edilen, coplanan, kasıtlı olarak doğrudan gözlerine biber gazı sıkılan on binlerce genç ve belki de en önemlisi hengame esnasında farkında olarak yahut farkında olmaksızın tekmelenen, yerlerde sürüklenen, üzerlerine basılan, yırtılan, parçalanan yüzlerce Türk ve Atatürk bayrağı...
Hukuki zeminde ele alındığında protestoların meşru, protestolara karşı benimsenen tutum ve tavrın gayrimeşru olduğunu anlatabildiysem ne mutlu. Peki ya onlarca yılın ardından iptal edilen diploma da neyin nesi? İstanbul Üniversitesi'nin, İmamoğlu'nun diplomasını "yokluk" ve "açık hata" gerekçeleriyle iptal etmesi, idare hukuku açısından tartışmalıdır. (https://www.ntv.com.tr) İdare hukukçusu Osman Ertürk Özel'e göre, hukuka uygun idari işlemler geri alınamaz ve hukuka aykırı işlemler de ancak belirli süreler içinde geri alınabilir. Özel, İmamoğlu'nun yatay geçişinin o dönemde benzer durumdaki herkese uygulandığını, dolayısıyla bir hile veya açık hatanın söz konusu olmadığını belirtmektedir. (https://www.ayandon.com.tr) Bu bağlamda, diplomanın iptali kararı hukuki dayanaktan yoksundur. Eğer tüm bu bahsedilenler size çok soyut geldiyse daha somut örneklerle pekiştirelim: Eski Genelkurmay Başkanı, eski Milli Savunma Bakanı, darbe girişimi döneminde Genelkurmay'ın başında olan Hulusi Akar'ın kızı Serra Akar, 2003 yılında babasının yaptığı bir başvuruyla Amerika'daki okulundan Türkiye'deki bir üniversiteye geçmek istemiş. Üstelik de Amerika Birleşik Devletleri'nde bu kızcağız biyoloji okuyor. Türkiye'ye geçerken birdenbire biyoloji oluyor tıp! Ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ne tırnak içinde, illegal biçimde geçiş yapıyor. Yakalanıyor mu? (Yakalanıyor.) Ama ne zaman? 2014'te. 2014'te bu durum ortaya çıkınca, YÖK bir yazı yazıyor. Ve YÖK'ün yazısı çok net. Diyor ki, bu gibi durumlarda eğer bir usulsüzlük varsa bile bu idareden kaynaklanan bir hatadır. 60 gün içinde idare bu hatasını düzeltmediyse eğer bu bir müktesep (kazanılmış) hak olur. İdarenin yanlışlığından dolayı, idarenin hatasından dolayı vatandaş sorumlu tutulmaz, devamlılık gereği geriye dönük işlem yapılamaz, diyor ve kesip atıyor. E on bir sene geçti diye yapmıyorsun, otuz beş sene geçince yapacak mısın? (Fatih Altaylı) Yani sevgili okur, kimine kazanılmış hak, kimine diploma iptali ve tutuklu yargılama...
Son olarak yolsuzluk ve terör iddiaları. Bilindiği üzere İmamoğlu ''terör'' soruşturmasından serbest bırakıldı, ''yolsuzluk'' soruşturmasından tutuklandı. (https://www.diken.com.tr) Peki yolsuzluktan belini bir türlü doğrultamayan ülkemizde İmamoğlu'na yöneltilen yolsuzluk iddialarının aslı astarı var mıdır? Gelin bir göz atalım: İmamoğlu'na yöneltilen suçlamalar arasında "suç örgütü kurmak ve yönetmek", "rüşvet almak", "irtikap", "kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek" ve "ihaleye fesat karıştırmak" bulunmaktadır. (https://www.aa.com.tr) Bu suçlamaların somut delillere dayanmadığı ve siyasi rakipleri etkisiz hale getirme amacı taşıdığı üç maymun oynanmadığı müddetçe açıkça gözükmektedir. Özellikle, İmamoğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklandığı gün tutuklanması ve yürütülen süreçte ''gizli tanıkların'' aktif olarak rol oynaması, tatlı bir tesadüf olmasa gerek. Yetmezmiş gibi İmamoğlu'nun avukatı Mehmet Pehlivan'ın da "suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama" suçlamasıyla tutuklanması, savunma hakkının kısıtlandığını göstermektedir. Bu durum, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Bu hukuksuzluklara yalnızca direnişçi vatandaşlarımız değil, tüm dünyadan tepki yağmaktadır. İmamoğlu'nun tutuklanması, uluslararası toplumda da yoğun tepkiyle karşılanmıştır. Fransa ve Almanya gibi ülkeler, bu durumu demokrasiye yönelik bir tehdit olarak değerlendirmiştir. Bu tepkiler, Türkiye'deki demokratik süreçlerin uluslararası alanda da sorgulandığını göstermektedir. Yani ülkemiz için yalnızca hükümete duyulan iç güvensizlik değil, dış güvensizlik ve dünya genelindeki saygınlık da azalmıştır. Elbette bu durumların ekonomik götürüleri de olmuştur. İmamoğlu'nun gözaltına alınmasının ardından Türk Lirası, döviz karşısında hızla değer kaybetmiştir. Dolar/TL kuru 41,21 seviyesine çıkarak tarihi bir zirveye ulaşmıştır. (www.cumhuriyet.com.tr) Döviz kurlarındaki bu ani yükselişi kontrol altına almak amacıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), piyasaya yoğun döviz satışıyla müdahale etmiştir. Bu müdahaleler sonucunda, TCMB'nin rezervlerinde dört gün içinde yaklaşık 28 milyar dolarlık bir azalma yaşanmıştır. (https://www.sozcu.com.tr) Siyasi belirsizliklerin artmasıyla birlikte, yabancı yatırımcıların Türkiye piyasalarına olan güveni sarsılmıştır. Merkez Bankası'nın 28 milyar dolarlık müdahalesine rağmen, lira dolar karşısında 40 seviyesinin üzerine çıkmıştır. (https://www.cumhuriyet.com.tr) Bu durum, Türkiye'deki ekonomik istikrarın zedelendiğini ve yatırımcıların risk algısının arttığını göstermektedir. Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması, Türkiye ekonomisinde ciddi olumsuz yansımalar doğurmuştur. Döviz kurlarındaki rekor artışlar, Merkez Bankası rezervlerinin hızla erimesi ve yatırımcı güveninin sarsılması, bu sürecin ekonomik maliyetlerini gözler önüne sermektedir. Siyasi istikrarsızlıkların ekonomik dengeler üzerindeki bu tür etkileri, ülkenin gelecekteki ekonomik politikaları ve uluslararası ilişkileri açısından endişe vericidir. Tüm bu tutarsızlıklara ve ülke atmosferini saran endişe haline rağmen yolsuzluk iddialarını kesinkes reddedemiyoruz. Eğer gerçekten yolsuzluk söz konusuysa, eğer gerçekten işin arka planında halkın emeğine tecavüz söz konusuysa; fırsat bu fırsat, hem muhalefet taraflı yöneticilere hem iktidar taraflı yöneticilere yöneltilen yolsuzluk iddiaları değerlendirilsin, her iki taraf adil koşullarda yargılansın. Ne de olsa söz konusu onun, bunun, şunun parası değil; bizim, hepimizin parası.
Sevgili okur, eğer yazdığım onca şeyi okuduktan sonra hala meselenin bir belediye başkanı olduğunu düşünüyorsan, üç maymunu oynayanlarla aynı zihniyeti paylaşma tehlikesiyle karşı karşıyasın. Bazen bazı şeyler, büyük bir reaksiyonun başlatıcısı olur sadece. Bir düşün, sevgili okur. Aşkı, örgütlenmeyi, karşı koymayı düşün. Ne demiş Edip Cansever? ''Diyorum, bir şeye karşı komaktır günümüzde aşk'' Ne demiş Ece Ayhan? ''Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler'' Aşk nedir? Neye aşıksın? Bir düşün sevgili okur. Fakat sakın susma. Bırakalım onlar kendi üç maymunlarını oynasın, sussunlar. Ne de olsa bizim oynayacağımız tek üçlü var: Hak, hukuk, adalet!