Kuva-yı Milliye'nin İlk Başarısı
Kurtuluş Savaşı'nın başlamasından sonra yapılanmaya başlanan Kuva-yı Milliye'nin ilk başarısı.

Sivas Kongresi'nde İstanbul hükümetinin karar vermiş olduğu Mebus seçimleri sorunu görüşülürken Mebusan Meclisi'nin İstanbul'da toplanmasının doğuracağı sakıncalar üzerinde de durulmuştu. Bu sırada Mustafa Kemal, başkentin işgal altında bulunduğunu vurgulayarak Meclis'in serbest çalışamayacağını belirtmeye çalışmıştı. Ancak söz alan delegeler yürürlükteki yasaya (Kanun-i Esasi) göre Meclisin, Padişah tarafından açılması gerektiği ve o kuralı değiştirme olanağının da bulunmadığı görüşünü savunmuşlardı. Mevcut iki dereceli seçim sistemine göre sonuçlar ancak 40-50 günde alınabileceğinden Müdafaa-i Hukuk örgütlerinin seçim kazanmak için daha çok çalışmaları gerektiği bildirilmişti.
Kongrede Damat Ferit kabinesini işbaşından ayrılmaya zorlamak için etkin girişimlerde bulunulması üzerinde de durulmuştu. Bu arada gençlerden biri onun öldürülmesi için Mustafa Kemal'den izin istemişti. Fakat Kılıç Ali'nin aktardığına göre Mustafa Kemal, "Sen ne dersin çocuk! Bir şaşkını kahraman veya kurban mı yapmak istiyorsun? Bırakın bu komitacı kafasını," diyerek bu dileği şiddetle reddetmişti (KAA, 67). Görüşmeler sonunda Sadrazamın Padişaha şikâyet edilmesi kararlaştırılmıştı. Ama başvurunun Temsilciler Kurulu ya da kongre üyelerince değil, kolordu komutanları Karabekir, A.F. Cebesoy, Selahattin Köseoğlu ve Cevdet Bey tarafından imzalanması uygun bulunmuştu. Oldukça övücü ve yüceltici sözlerle dolu olan bu başvuruda, İçişleri ve Harbiye Bakanlarının, her yönüyle yasal olan ve ordu tarafından da desteklenen Sivas Kongresi'ni basmak için Ali Galip'i harekete geçirdikleri belirtilmişti. Arkasından, böylesi bir "suikast"a girişen Damat Ferit hükümetine artık güvenin kalmadığı vurgulanarak, "ulusun yasal emellerine dayanacak ve Meşrutiyet'e yürekten bağlı namuslu kişilerden oluşan yeni bir hükümetin kurulması" istenmişti (NTK, III, Vesika 82; İH, 194).
Damat Ferit hükümeti, bu telgrafın Padişaha ulaşmasını önleyince Mustafa Kemal, 10/11 Eylül gecesi İçişleri Bakanı Adil Bey'e "Ulusu, Padişaha dileklerini sunmaktan alıkoyuyorsunuz. Alçaklar, caniler, hainler!" diye başlayan hakaretlerle dolu bir telgraf çekmişti. Buna bir yanıt alınamayınca kongrenin son gecesi hükümetle olan ilişkiler tümüyle kopmuştu. O gece Kongre Genel Kurulu imzasıyla Damat Ferit'e gönderilen telgrafta hükümetin bu tutumu "bir saat daha sürerse" ulusun her türlü davranışta kendisini özgür sayacağı ve bütün yurdun "yasadışı" sayılan hükümetle ilgisini ve bağlantısını keseceği bildirilmişti (SÖY, 1, s.101). Buna da bir yanıt alınamayınca ertesi gün (12 Eylül) İstanbul hükümeti ile haberleşmenin kesilmesine karar verilmişti. Padişaha hitaben yayımlanan bildiride de "Yeni bir kabine kurulması işine karşı konulacak olursa hiçbir kuvvet bizi durduramayacaktır," diye sert bir ifade kullanılmıştı (Metin: BTTD, sa. 17, s.3 vd.).
Zor durumda kalan Damat Ferit ise İngiliz desteğiyle mevkiinde kalabilmek amacıyla onlara üstünlük sağlayan bir barış antlaşması için Yüksek Komiser Amiral Web ile yazışmaya koyulmuştu (Akşin, 572; İH, 384). Bundan sonra Padişaha bir bildiri de yayımlatmayı başarmıştı. Aslında metnini kendisinin yazdığı 20 Eylül tarihli bildiride Vahidettin, İzmir'in işgaline karşı gereken tepkilerin gösterildiğini ve "Doğu Anadolu'ya ilişkin söylentiler" olarak nitelediği Ermenistan ve Kürdistan sorunları konusunda da aynı duyarlılıkla hareket edildiğini savunmuştu. Devamla, "Memleket içinde asayişi ve güveni bozacak ve hükümetin otoritesine zarar verecek her türlü hareket, millet fertleri arasında ayrılık ve kavga doğuracak her türlü girişim, devletimizin gerçek ve hayati çıkarları ile bağdaştırılamaz," diyerek Sivas Kongresi ile ilkeleri belirlenmiş olan ulusal direnişi düzeni bozan, kardeş kavgasına yol açacak bir davranış olarak suçlamıştı (Metin: NTK, III, Vesika 98).
Bu bildiriye karşın Temsilciler Kurulu, hükümetin değiştirilmesi için Padişaha yeniden başvurunca Damat Ferit söz konusu kurul ile doğrudan görüşme olanağı aramayı gerekli görmüştü. Böylece Mustafa Kemal ile onun Selanik'ten tanıdığı Abdülkerim Paşa, 27 Eylül gecesi makine başında karşı karşıya gelmişlerdi. 8,5 saat süren bu görüşmede Abdülkerim Paşa, Padişahın bildirisi çerçevesinde, Sarayın her şeyi bildiğini belirterek çözüm yerinin padişahlık katı olduğu görüşünü savunmuştu. Buna karşın Mustafa Kemal, Damat Ferit hükümetinin işbaşından uzaklaştırılması konusunda ısrarlı olmuştu. Bir uzlaşma noktası bulunamayınca da görüşme Mustafa Kemal'in şu sözleriyle bitmişti:
"Ulus, güçlü, anlayışlı ve keskin kararlıdır. İşler hızlı yürümektedir. Padişahımızın karar vermek ve sorunları çözmek büyüklüğünü göstermelerinin zamanıdır." (SÖY, II, 125-135)
Bu gelişme, kabine içerisinde bazı dalgalanmalara yol açmış ve İçişleri Bakanı Adil, hükümetin toptan çekilmesini önermişti. Artık tutunacak bir dal göremeyen Damat Ferit'de 30 Eylül 1919 gecesi Saraya gidip bu üçüncü kabinesinin istifasını vermek zorunda kalmıştı. Böylece Mustafa Kemal'in anlatımıyla, "Kuva-yı Milliye, milletin kesin iradesini tamamen göstermek ve ispat etmek kudretini kazanmış"tı. Erzurum'dan başlayarak Sivas'ta sağlanan bu güç birliği ve onun İstanbul'da hükümet değişikliği sağlayacak evreye ulaşması toplumda özgüven duygusunu kamçılamıştı. Bu hava içinde Türklüğü ve güç birliğini dile getiren marşlar bile bestelenir olmuştu. "Ulu Tanrım sen sağlık ver Türk'e" dizesiyle başlayan marş yaygınlaşarak okullarda da söylenir olmuştu (H. Derin, ÇÖK, 46).
Vahidettin, yeni kabine kurma görevini Tevfik Paşa'ya vermek istemiş, onun kabul etmemesi üzerine Ali Rıza Paşa'yı atamıştı. Yeni sadrazamın kurduğu hükümette (2 Ekim) bazı eski bakanlar yerlerinde bırakılırken Anadolu harekâtına karşı olan Şeyhülislam Mustafa Sabri ile İçişleri ve Harbiye Bakanlarının değiştirilmesi daha ılımlı davranılacağı izlenimini yaratmıştı. Hele II. Ordu Müfettişi iken geriye çağrılan Mersinli Cemal Paşa'nın Harbiye Bakanlığı'na getirilmesi kendisinin Temsilciler Kurulu'nun hükümetteki sözcüsü gibi algılanmasına yol açmıştı. Mustafa Kemal, kurul adına Ali Rıza Paşa'ya çektiği telgrafta, milletin yeni hükümete müşkülat çıkarmayıp ona yardımcı olmaya çalışacağını bildirmiş ancak şu üç koşulun gözetilmesi gerektiğini vurgulamıştı:
a) Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde saptanan amaçlara ve örgütlenmelere uyulması,
b) Milli Meclis toplanıncaya kadar ulusun geleceğine ilişkin kesin ve resmi taahütlerde bulunulmaması,
c) Barış konferansına gönderilecek delegelerin bu görevi yapacak yetenekte olmalarına dikkat edilmesi (TİTE Arş., Kutu. 21, Belge 25-2; NTK, III, Vesika 128).
Ali Rıza Paşa'nın bu önerilere tepki göstermemesi Temsilciler Kurulu ile ilişkilerin düzelmesine olanak hazırlamıştı.
(Kaynak: Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk: Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik, Bilgi Yayınevi, Dördüncü Basım: Mart 2024, s. 272-275)