SULTAN VAHİDETTİN VE MUSTAFA KEMAL PAŞA İLİŞKİLERİNE UMUMİ BİR İNCELEME
Türkiye’de özellikle son yıllarda yapılan araştırmalar sonucunda birçok iddia ortaya atıldı. Ortaya çıkan bu iddialar neticesinde fazlasıyla fikir ayrılıkları’da çıkmıştır. Bu fikir ayrılıkları sebebiyle tarafsız Tarihin aksine taraflı Tarih araştırmaları ortaya çıkmıştır. Son Osmanlı Padişahı ve İslâm Halifesi Sultan VI. Mehmed Vahidettin için bir taraf “hain” diğer taraf ise “kahraman” veya “kendini fedâ etti” iddiaları ortaya atmaktadır. Bu iddialar çeşitli kaynaklara dayanılarak ve bazende taraflı kaynaklar kullanılarak ortaya atılmaktadır. Bu kaynaklar üzerinde tarafsız bir biçimde umumî değerlendirmede bulunacağız.

Giriş
Sultan Vahdettin ile Mustafa Kemal Paşa arasındaki ilişki, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemi ve Türk Kurtuluş Savaşı'nın karmaşık ve çok katmanlı, dinamik bir sergisi. Akademik kaynaklar, Vahdettin'in 1919'da Mustafa Kemal'i Samsun'a 9. Ordu Müfettişi olarak yaşandığını ve bu görevin resmi olarak Anadolu'daki asayişi sağlama amacını taşıdığını belirtir. Ancak Mustafa Kemal'in bu yetkisini kullanarak milli mücadele hareketini başlatması, iki güçlü hedef arasında bir kırılmayı ortaya çıkarır. Vahdettin'in İstanbul'daki işgal güçleriyle uzlaşmacı bir politika izleme ve saltanat koruma öncesinde taşıdığı, buna karşın Mustafa Kemal'in tam bütçeyle hareket ettiği uygulamaya yöneliktir. Bazı tarihler, Vahdettin'in dolaylı olarak milli mücadeleyi sertliğini öne sürse de, bu iddiasıdır ve genellikle somut kanıtla desteklenmez. İki şekil arasındaki ilişki, başlangıçta resmi bir görevlendirme çerçevesinde olsa da, siyasi ve ideolojik farklılıklar nedeniyle kopuşla sonuçlanmıştır. Bu durum, Osmanlı yönetiminin varlıkları ve yeni bir ulus-devletin oluşum sürecindeki kırılma noktalarını yansıtıyor.
Sultan Vahidettin 4 Temmuz 1918 günü tahta çıkmıştır. Sultan Vahidettin tahta çıkışından kısa bir süre sonra şöyle demiştir; “Ben bu makam için hazırlanmadım. Çocukluğumdan beri vücutça rahatsız olduğumdan layikiyle tahsil edemedim. Yaşım kemale erdi, dünyada bir emelim kalmadı. Biraderle hangimizin evvel gideceğimiz malum olmadığından bu makamı bekleyişte değildim. Fakat takdiri ilahi böyle teveccüh etti, bu ağır vazifeyi deruhde eyledim. Şaşmış bir haldeyim, bana dua ediniz.”[1] 1918 yazında Ordu ve Donanma’ya bir Hatt-ı Hümâyun göndererek Başkomutanlığı üzerine aldığını bildirdi. VI. Mehmed unvanıyla tahta çıkarıldığı halde halk tarafından Sultan Vahideddin olarak adlandırıldı. Devlet yönetiminde aktif bir rol alacağının işaretlerini vermişti ancak iki büyük sorunla karşı karşıya idi: bir yandan, bir felakete dönüşen I. Dünya Savaşı’nı en az hasarla sona erdirmek; öbür yandan, 1913’ten beri imparatorluğa egemen olan İttihat ve Terakkî rejimine karşı bir siyasi alternatif oluşturmak. Tahta geçer geçmez, İttihat ve Terakkî önderliğine muhalefetiyle tanınan Mustafa Kemal Paşa’yı Suriye Cephesi Komutanlığı’na atadı. Mustafa Kemal paşa Büyük Zaferden sonra Milli Mücadele zamanlarında Sultan Vahidettin’in Kurtuluş Savaşı aleyhinde yaptıklarını gerekçe göstererek onu açıkça “Vatan Haini” ilan edip Osmanlı Saltanatına son verdi. Nitekim Sultan Vahidettin 17 Kasım 1922 yılında ülkeyi terketti [2] Mustafa Kemal ile Vahidettin, 1917 yılının son günlerinde tanışmışlardır. Almanya İmparatorunun Osmanlı Padişahını davet etmesi üzerine Enver Paşa (Padişah vekili sıfatıyla) bu geziye rahatsız olan padişah yerine Veliaht Vahidettin ile Mustafa Kemal’in gitmesini önerir. Mustafa Kemal, 1926 yılında kendi yazdırdığı anılarında, gezinin başlangıcında Vahidettin’le ilgili izlenimlerini şöyle aktarır: “Düşündüm ki bu zat akıllı olmalıdır. Ben kendisine bütün durum ve gerekenleri anlatabilirim; hatta kendisince yapılabilecek bazı hususlar üzerinde kendisini faaliyete geçirebilirim ümidine kapıldım… Seyahat günleri birbirini takip ediyor, her gün biz kısa ve uzun bir mülakat yapıyorduk. Bende hasıl olan kanaat şu idi ki bu adamla kendisini aydınlatmak ve kendisine yakından ve samimi yardım etmek şartıyla, bazı işler yapmak mümkündür” Mustafa Kemal’in “seyahat arkadaşım” dediği Veliaht Vahdettin kısa süre sonra padişah olur. Mustafa Kemal kendisinden bir görüşme talep eder ve Vahidettin de büyük bir nezaketle bu daveti kabul eder. Mustafa Kemal padişah olan Vahidettin’le memleket sorunlarını, seyahatte olduğu gibi açıkça konuşmak istediğini söyler. [3] Osmanlı İmparatorluğu ve İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Bırakışması ile Birinci Dünya Savaşı’nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilan edilmesinin ardından gerçekleşmiştir. Osmanlı başkenti İstanbul, önce 13 Kasım 1918, sonra 16 Mart 1920’de olmak üzere iki kez işgal edildi. [4]
[1] Musa Kâzım Efendi’den nakleden İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, IV.2095
[2] Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Kültür, Ankara, 1959,
[3] İsmet Görgülü, Atatürk’ün anıları, Bilgi, İstanbul, 2013
[4] Farajova, Turan (16 Mart 1920). “İstanbul’un İşgali (18 Kasım 1918-16 Mart 1920)”. İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü. 16 Ocak 2019
İşgal Yılları ve Milli Mücadele: İstanbul işgal edildikten sonra Sultan Vahidettin tek çareyi İngiltere ile iyi geçinmek, dost olmak bilhassa onlara itaat etmekte arıyordu [5] Sultan Vahidettin bu politikası altında Anadoluda işgal karşıtı çıkan isyanları bastırması ve bölgede düzeni sağlaması için Mustafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu Müfettişliğine padişah buyruğu ile gönderir. [6] Mustafa Kemal Paşa padişahın verdiği görevin tersine işgal karşıtı protestolara destek olur. [7] İngilizlere yaranmaya çalışan Sultan Vahidettin İngilizlerin bu duruma pek iyi bakmayacağını bildiğinden Mustafa Kemal Paşayı tekrardan İstanbul’a çağırır. [8] İstanbul hükûmetinin geri çağırma teklifini reddeden Mustafa Kemal Paşa, halk ile yaptığı görüşmelerle, Havza’dan gönderdiği genelgede de anlaşıldığı üzere, Anadolu’da başlatılmış olan ve gücünü Türk halkından almaya kararlı olan Millî İrade’nin sözcüsü bir lider olarak ortaya çıkmıştır. İstanbul hükûmeti başta olmak üzere işgal kuvvetlerine karşı milli çıkarları çekinmeden korkusuzca savunan biri olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. Mustafa Kemal Paşa, 25 Mayıs 1919 - 12 Haziran 1919 tarihleri arasında toplam 19 gün Havza’da kalmıştır. Bu süre zarfında müfettişlik mıntıkasında bulunan halkın her türlü işgale karşı uyarılması konusunda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’daki fikirlerini sistemleştirmiş, Millî Mücadele hareketinin stratejisini belirlemiştir. Bu sırada Sultan Vahidettin Milli Mücadeleyi bir isyan hareketi olarak adlandırıyor. [9] Sultan Vahidettin Milli Mücadele’nin önüne geçilmesinide istiyordu. [10] Sultan Vahidettin 5 Nisan 1920’de Takvim-i Vekayî’de şunları söylemişti; Mütarekenin akdinden sonra yavaş yavaş iyileşmeye başlayan siyasi durum “milliyet” adı altında yapılan fenalıklarla, vahîm Bir hale getirilmiş, buna karşı şimdiye kadar alınmaya çalışılan barışcıl önlemleri faydasız kalmıştır. Son zamanlarda görülen Olaylara göre bu isyan halinin devamı Allah korusun daha vahim vaziyetlere kaynak olabileceğinden karışıklık vakalarının malum olan tertipçileri ve kışkırtıcıları haklarında kanunun icrası ve fakat kandırılmış olarak bu ayaklanmaya Katılmış olanlar hakkında genel af ilanı ve bütün Osmanlı ülkesinde âsâyiş ve düzenin sağlanması için son derece hızlı Ve katiyyetle ittihaz ve ikmâli ve bütün sadık halkımızın saltanat ve hilafet makamlarını muhakkak olan değişmez bağlılığının artırılması ve bu cümle ile beraber İtilaf devletleri ile gayet samîmî ve güven verici münasebetlerin te’sisine ve devletin menfaati ve milletin hak ve adalet esasına dayalı savunmasına özen gösterilerek barış şartlarının elde edilmesine ve barışın bir an evvel gelmesi için güç sarf edilmesi ve o zamana kadar her türlü mali ve iktisadi Tedbirlere başlanarak kamunun darlığının olabildiğince kolaylaştırılması kesin dileğimizdir. Cenâb-ı Hak, tevfikat-i ilâhiyesine mazhar buyursun.
[5] Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri
[6] BOA, Yayın No: 1, Gn. No: 060, Belge no: 19/A
[7] BOA, Yayın No: 1, Gn. No: 060, Belge No: 37
[8] BOA, Yayın No: 1, Gn. No: 060, Belge No: 51
[9] Tâkvim-î Vekayî, 11 Nisan 1920
[10] Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl: 2, Aralık 1953, Sayı: 6, Belge No: 123
Sultan Vahidettin bir süre sonra ise Mustafa Kemal Paşa ve ona destek verenler için idam kararı verir idam kararı şu şekildedir; emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, Eski yirminci kolordu komutanı Mirliva Salacaklı Fuat Paşa ile Eski Vaşingtin (Washington) elçisi ve Ankara milletvekili Midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile Üniversite Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanımın, ayrıntıları 11 Mayıs 1920 tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzere, Mülkiye Ceza Yasası’nın kırk beşinci maddesinin birinci fıkrası delaletiyle Elli beşinci maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı maddesi uyarınca, sahip oldukları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi ünvanlarının kaldırılmasına ve idamlarına, halen firarda bulunmaları dolayısıyla yasa hükümleri gereğince mallarının haczedilerek, usulüne göre Yönetilmesine ilişkin İstanbul bir numaralı sıkıyönetim mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar, ele geçirildiklerinde tekrar yargılanmak üzere onaylanmıştır. Bu Padişah Buyruğu’nu yürütmeye Savaş Bakanı görevlidir. [11] Öte yandan Damat Ferit Paşa’nın İngiliz yanlısı politikası, 5 Nisan 1920’de yeniden sadrazamlığa Getirilmesini sağlamıştır. Bu dönemde Anadolu’da gittikçe güçlenen Kuvayı Milliye hareketine karşı düşmanca tavır takınmış, düşman güçlerinden yardım alarak Kuvayı Milliyeyi din aleyhtarı bir eylem olarak gösteren fetvalar yayımlatmıştır. Kuvayı İnzibatiye adıyla silahlı bir güç oluşturarak Anadolu’ya göndermiş, Kuvayı Milliyeye karşı olan güçlerle iş birliği yapmaktan çekinmemiştir. [12] Mehmet Vahidettin, Millî Mücadeleyi akamete uğratmak ümidi ile, Mustafa Kemal’in idamı hakkında verilen hükmü 24 Mayıs 1920’de tasdik etti. Arkasından kuvve-i inzibatiye veya hilâfet ordusu adı ile, İzmit cephesinde milli kuvvet lere karşı savaşmak üzere, bir ordu kurduysa da, bu teşebbüsler akamete uğradı. Bütün bunlara rağmen, Türkiye Büyük Millet meclisi 23 Nisan 1920’de toplanarak, kendi adını taşıyan bir hükümet kurdu. Bu hükümet, Avrupa devlet lerine bir nota göndererek, kuruluşunu haber verdi ve bundan böyle Türk milleti adına tek muhatap kendisi olduğunu bildirdi.
[11] Atatürk ile İlgili Arşiv Belgeleri, Belge No: 87 11
[12] Türk Parlamento Tarihi: I. Ve II. Meşrutiyet, c.2, TBMM Vakfı Yay., Ankara, 1998, s.708-709. Türk ve
Dünya Meşhurları Ansiklopedisi; Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1962, s.113.
Sevr Muahedesi: Sevr Muahedesi veya Sevres antlaşması İtilâf devletlerinin Osmanlı ve Ankara Hükümetine sundukları barış taslağıdır. Bu taslağı Damat Ferit Hükümeti imzalamıştır. Sultan Vahidettin’in başkanlığında toplanan Saltanat Şûrası’nda ise yine imzalanması kararlaştırılmıştır. Büyük Millet Meclisi ise hedef ve gayeleri tam bağımsızlık olduğundan bu antlaşmayı “paçavra” olarak adlandırıp reddetmiştir. Ancak Sultan Vahidettin bu muahedeyi Büyük Millet Meclisi’nin yararına olur diye imzalamaktan kaçındığı kuşkusuzdur. [13] Ayrıca Y.Komiser Amiral de Robeck, 21 Ağustos 1920 günlü raporunda, ilk defa ziyaret ettiği Vahidettin’in bu konudaki sözlerini aktarmaktadır: “...Sultan... andlaşmanın imzası için emir verirken, gelecekte Britanya’nın yardımına dayanacağı ümidini beslediğini... söyledi. [14] Sevr Antlaşması’nın Ferit Paşa Hükümeti tarafından imzalandığı haberi TBMM’ye ulaşınca mebuslar büyük tepki gösteriyorlar, Muahede şartları 22 Mayıs günü BMM’de okununca, büyük bir gürültü kopuyor, bütün milletvekilleri İngiltere ve Damat Ferit’e saldırıda adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. [15] Ayrıca Sultan Vahidettin’in 5 defa sadrazamlığa getirdiği Damat Ferit o kadar alçalmıştı ki Türkiye’nin İngiliz mandası olmak istediğini belirtiyordu. [16] Sultan Vahidettin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kendisi hakkında sahip olduğu tasavvur ları öğrenmek için, Refet Paşa ile 29 Ekim 1922’de bir görüşme yaptı. Refet Paşa, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve hükümetinin bir vakıa olduğunu, dolayısı ile artık İstanbul’daki hükümetin bir mana ifade etmediğini, bu hükümetin derhal dağıtılması ve itilâf devletleri ile devam ettirilen münasebetlerin kesilmesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sal tanat müessesesi hakkında mülayim kararlar vermesinin mümkün olduğunu”, şahsî mütalaa olarak, beyan etti. Vahidettin, meşrutî hükümdar olduğunu belirterek, hükümeti dağıtamayacağını bildirdi. Bu sırada, İtilâf devletlerinin Lausane Sulh Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisi ile birlikte İstanbul hükümetini de davet etmeleri ve bu davetin İstanbul hükümetince kabul edilmesi, Türkiye Büyük Mil let Meclisinde büyük tepki uyandırdı. Böyle bir hareketin ihanet sayılacağı ve İtilâf devletleri İstanbul hükümetini davette ısrar ettikleri takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Lausane Konferansı’na iştirak etmeyeceği ifade edildi.
[13] Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 2.C.
[14] Jeschke, İng.Belgeleri, s.7
[15] Özüçetin, Y., & Ataş, N. (2015). Meclis Celse Zabıtlarında Sevr Muahedesine Karşı Tepki ve Yorumlar.
Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(2), 40-68.
[16] Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, 1964, s. 135-136
Sultan Vahidettinin ve İngiliz İşbirliği: Vahidettine hain denmesinin en büyük sebeplerinden biriside İngilizlere olan bağlılığıdır şüphesiz İngiliz belgelerinde Sultan Vahidettin İngilizlere daima sevgi, muhabbet besliyor onlara âdeta itaat ediyordu. Babası Abdülmecid’in onu İngiliz Devleti’ne ve İn gilizlere dostluk duygularıyle yetiştirdiğini, bugün takip ettiği gayenin Osmanlı Hükümetinin İngiltere Devleti vahimesine mutlak bir teslimiyetle bağlamak olduğunu söyleyerek takdim etti. [17] Sultan gibi onun bütün hükümetleri de İngiltere’nin dostluğu için yalvarıyorlardı. Damat Ferit Paşa bu dostluğun kolayca elde edilebileceği hususuna inanmakta herkesten önce geliyordu. [18]
Sultan Vahidettinin İngilizlere teklifi: Sakarya’dan sonra, müttefiklerin yeni bir konferans hazırlıkları yaptıkları sıralarda, 13 Ocak 1922 günü sultan, İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserine gizlice bir haberci Yollamıştı. Haberci, Prens Sami’ydi. Sultan, İngiliz Yüksek Komiserinin gelip kendisini ziyaret etmesini istiyordu. Yüksek komisere söyleyecekleri vardı. Habercinin sözlü mesajına göre, sultan, harekete geçmeye karar vermişti. Ankara’nın otoritesinin yerine kendi otoritesini ikame etmek kararındaydı. Bu amaçla İngiltere’nin manevi desteğini sağlamak isteğindeydi. Bu konularda ve belki daha başka konularda da İngiliz Yüksek Komiserine bir şeyler söyleyecekti. Ama, Yüksek Komiser Sir H. Rumbold, Paris Konferansından önce sultanı ziyaret etmeyi sakıncalı gördü; Fransa ve İtalya kuşkulanabilirlerdi. Bu nedenle görüşmeyi konferans sonrasına erteledi. Sultan acaba ne yönde harekete geçmeye karar vermişti? Ankara’nın otoritesi yerine kendi otoritesini nasıl ikame edecekti? Hangi yolla İngiltere’nin desteğini sağlayacak? İngiltereden açıkça ne isteyecek ve karşılığında İngilizlere ne verecekti. Sultanın İngiltere’ye ne vermek istediği bir süre sonra belli oldu. Paris Konferansının toplantı halinde bulunduğu bir Sırada, 25 Mart 1922 günü sultan. Sadrazam Tevfik Paşayı gizlice ingiliz Yüksek Komiserine yolladı. Sadrazamla yüksek komiserin neler konuştuklarını ve sultanın İngiltere’ye ne teklif ettiğini Sir H. Rumbold’un gizli yazısından aynen okuyaIım; My Lord, Sadrazam dün benimle görüştü. 2. Altes (sadrazam) geçen yıl mart ayında Londra Konferansı Sırasında lord hazretleriyle yaptığı konuşmaya atıfta bulunarak söze başladı. O vesileyle, sultanın ingiltere’yle ayrı bir anlaşma yapmak istediğini beyan etmişti. O zamanki konjonktür içinde majesteleri hükümetinin müttefiklerden ayrı hareket edemeyeceğinden böyle bir hal şeklinin uygulanamayacagını sadrazam kabul etti.
[17] Further Correspondence respecting Eastern Affairs. Part II 1919 No. 34;
[18] Gotthard Jaeschke, Kurtuluş savaşı ile ilgili İngiliz belgeleri
Söz konusu konuşma lord hazretlerinin 15 Mart 1921 gün ve 240 sayılı yazılarında zaptedilmiş bulunmaktadır. Bundan sonra sadrazam, dünkü kabine toplantısından sonra sultanın kendisini saraya çağırdığını bildirdi. O zaman sultan kendisine aşağıdaki teklifi açmıştır. Majeste (sultan), lord hazretlerine sunmam ricasıyla teklifi bana bildirmesi için kendisine (sadrazama) talimat vermişir. Teklif şöyledir: İngiltere’yle Türkiye arasında bir anlaşma aktedilecektir. Anlaşma gereğince Türkiye, bütün ulusların yararına tarafsız olarak Boğazlarn serbestisinin korunmasını İngiltere’ye tevdi edecektir. İngiltere bu amaçla kendi askerlerini ya da Türk jandarmasını kullanabilecektir. Türk Hükümeti Türk jandarmasını İngiltere’nin emrine verecektir. Hatta Boğazların serbestisini korumak için gerekli toprak şeridinin idaresi (administration) İngiltere’nin eline verilecektir. Sultan, böyle bir anlaşmanın Doğu Trakya’yla Edirne’nin Türkiye’ye geri verilmesine karşı itirazı ortadan kaldıracağını düşünmektedir, zira bütün uluslar adına Boğazların koruyuculuğu İngiltere’ye verileceğinden gelecekte korkulacak bir şey olmyacaktır. Böyle bir anlaşma, ingiltere’nin hilafete düşman olduğu ve Türkiye’yi yıkmak istediği yolunda Hindistanda vesair yerlerde yaygın olan Kanaati hemen ve ebediyyen yıkacaktır. Anlaşma aksinin (aksi fikrin) parlak bir kanıt! Olacaktır ve İngiltere’nin hilafetin hamisi (protector) ve seriki olduğunu Islam dünyasına beyan edecektir. Osmanlı hanedanının son padişahı ne kadar da alçalabilmişti! Düpedüz bir memleket parçasını satmayı teklif ediyordu. İkinci Abdülhamit’in İngiltere’ye Kıbrıs’ı verdiği gibi, Sutan Vahidettin de Boğazlar bölgesini vermeyi teklif ediyordu. İngiltere Boğazlar bölgesinde kendi askerlerini bulundurabilecekti. Ama o kadarla da kalmayacaktı. Bu bölgenin idaresini de alacaktır! Kıbrıs da o şekilde İngiltere’ye devredilmişti. Adanın önce «idaresi», sonra da kendisi İngiltere’ye geçmişti. [19]
Mustafa Kemal Paşa Sakarya Meydan Muharebesi’nde ölüm kalım savaşı verirken Sultan Vahidettin Sarayda nikah kıyıyor: Sakarya Meydan Muharebesi 23 Ağustos 1921’de başlayıp 13 Eylül 1921’de sona ermiştir. Sultan Vahidettin 1 Eylül 1921’de 19 yaşındaki Nevzad Kadınefendi ile sarayda nikah kıymış akşamı ise kına gecesi yapılmıştır. [20] Türk ordusu ve Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya’da ölüm kalım savaşı verirken padişahın daha 19 yaşındaki kız ile evlenmesi (Bu 5. Eşidir) çok fazla anlatılmaz Vahidettinin savunucuları tarafından çünkü onlarda biliyor ki böyle bir durum kabul edilebilir bir durum değildir.
[19] Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1989
[20] Necdet Sakaoğlu, Bu mülkün kadın sultanları
Saltanatın Kaldırılması ve Sultan Vahidettin’in İngilizlere sığınması: Saltanatın kaldırılması veya padişahlığın kaldırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım 1922’de kabul ettiği 308 numaralı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, hukuku hâkimiyet ve hükümraninin mümessili hakikisi olduğuna dair” adlı kararnamesi ile gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal’in ifadesine göre milletvekillerinin birçoğu saltanatın kaldırılması kararına karşı çıkmışlardır. Bakanlar kurulu başkanı Rauf Bey (Orbay) başta karşı çıktığı karara 29 Ekim’de Mustafa Kemal ile görüştükten sonra taraftar olmuştur. Buna karşılık liberal görüşleriyle tanınan Mersin vekili Selahattin Bey (Köseoğlu) sonuna kadar karara muhalif kalmıştır. Padişah Vahdettin, daha şafak sökmeden, 9 yaşındaki şehzadesi Ertuğrul Efendi ve 10 kişilik kafileyle birlikte merasim köşkünün arka kapısından çıkıp silahhane kapısına doğru yürüdü. Padişah ve küçük şehzadesi orada bekleyen iki Kızılhaç ambulansından birine, kafile ise diğer ambulansa bindi. Arabalar, kaçış güvenliğini sağlayan İngiliz taburunun selam duruşu arasından geçtiler. İşgal İstanbul’u derin uykudayken Balmumcu-Beşiktaş yoluyla biraz gecikmeli de olsa Dolmabahçe Saat Kulesi önündeki rıhtıma geldiler Önceden yapılan plan gereği İngiliz Neville Henderson, Padişah Vahdettin’i rıhtımda bekliyordu. Padişah ve beraberindekiler, İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington’la birlikte rıhtımdaki bir istimbotla açıkta bekleyen İngiliz Malaya zırhlısına çıktılar. Vahdettin, İngiliz bayrağını selamlayarak çıktığı İngiliz gemisinde İngiliz Amiral Sir De Brock tarafından karşılandı.[21] İşte Vahdettin’in İngilizlere sığınma talebinin belgesi: “Dersaadet (İstanbul) İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplarına... İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti fahimesine iltica ve biran evvel İstanbul’dan Mahall-i ahara naklimi (başka bir yere götürülmemi) talep ederim efendim. 16 Teşrin-i sani 1922. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahideddin.” [22] Vahdettin, kaçarken hazineyi soymadı” diyenlere de şunu söyleyelim: 1. Vahdettin kaçarken bir gün geri gelmeyi umuyordu, 2. Kaçarken yanında ve banka hesaplarında yeterli parası vardı. 3. Refet Paşa, İstanbul’daki tüm sarayları ve hazineyi kontrol ediyordu. Vahdettin, istese de hazineyi soyamazdı. 4. Ayrıca Vahdettin “hırsız” değildi.
[21] https://www.sozcu.com.tr/vahdettinin-kacisi-wp5456491
[22] Afet İnan, a.g.e
Sonuç
Sultan Vahidettin ve Mustafa Kemal Paşa ilişkisi başta iyi başlamış ancak İstanbulun işgali sonrası Sultan Vahidettin ile İngilizler arasında olan anlaşmalar, işbirlikleri vs. Mustafa Kemal Paşa’yı Sultan Vahidettine düşman etmiş hatta onun gözünde Sultan Vahidettin bir Vatan Haini kendi menfaatlerini düşünen birisi olmuştur nitekim bu böyledir Sultan Vahidettin İstanbul işgal edildikten sonra İngilizlere yaranmak için onlar ile gereğinden çok fazla iyi geçinmeye çalışmış, onlar ile işbirliği yapmış, onlara Türk jandarmasını ve boğazları teklif etmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya Meydan Muharebesi’nde ölüm kalım savaşı verirken padişahın sarayda nikah kıyıp akşamı ise kına gecesi düzenlemeside Sultan Vahidettin’in kendi menfaatlerini ne kadar düşündüğünün apaçık bir göstergesidir. Kurtuluş Savaşı’nın zafer ile neticelenmesi Sultan Vahidettini yaptıklarından ötürü tedirgin etmiş ve sonunda da İngilizlere sığınarak ülkeden kaçmıştır. Sultan Vahidettini bir kahraman olarak nitelendirmek bunlar göz önünde bulundurularak imkansızdır çünkü vatan toprağını satan, düşman ile anlaşmalar yapan, Vatanı müdafaa edenlere karşı açıkça zararlar veren, ve kendi menfaatlerini vatanın menfaatlerinden üstün tutan birisi kahraman ilan edilemez kaynaklara dayalı bu araştırmamızda Mustafa Kemal Paşa’nın haklı olduğunu görmekteyiz.
- Kaynakça
- Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Kültür, Ankara, 1959.
Atatürk ile İlgili Arşiv Belgeleri, Belge No: 87 11
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, 1964, s. 135-136-
BOA, Yayın No: 1, Gn. No: 060, Belge no: 19/A
BOA, Yayın No: 1, Gn. No: 060, Belge No: 37-
BOA, Yayın No: 1, Gn. No: 060, Belge No: 51
Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde, 2.C.
Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1989
Farajova, Turan (16 Mart 1920). “İstanbul’un İşgali (18 Kasım 1918-16 Mart 1920)”.
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü. 16 Ocak 2019- Further Correspondence respecting Eastern Affairs. Part II 1919 No. 34;
-
Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri
Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl: 2, Aralık 1953, Sayı: 6, Belge No: 123
https://www.sozcu.com.tr/vahdettinin-kacisi-wp5456491
İsmet Görgülü, Atatürk’ün anıları, Bilgi, İstanbul, 2013
Musa Kâzım Efendi’den nakleden İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, IV.2095
Necdet Sakaoğlu, Bu mülkün kadın sultanları.
Özüçetin, Y., & Ataş, N. (2015). Meclis Celse Zabıtlarında Sevr Muahedesine Karşı
Tepki ve Yorumlar. Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(2), 4068.-
Tâkvim-î Vekayî, 11 Nisan 1920