SANDIK HATIRATI
Gece yarısıydı. Delikanlının gözüne bir damla uyku girmemişti. Anlamlandıramadığı bir huzursuzluk kaplamıştı içini, sinesinde bir ağırlık hissediyordu...
SANDIK HATIRATI
Gece yarısıydı. Delikanlının gözüne bir damla uyku girmemişti. Anlamlandıramadığı bir huzursuzluk kaplamıştı içini, sinesinde bir ağırlık hissediyordu. Yatakta debelenmektense kalkıp bir şeyler yapayım, diye düşündü. Yekindi ve ağır adımlarla mutfağa doğru ilerledi. Bir maden suyu-sigara yapmak, kendine gelmesine yeterdi. Buzdolabından maden suyunu çıkardı, sandalyeyi düzeltti ve mutfak masasına oturdu.
Oturmasıyla sorgulaması bir olmuştu. Nedendi bu huzursuzluk? Belki ölümü düşündüğündendir. Belki dedesinin ölümünü hatırlatan bir şeyler vardır bu gecenin içinde. Ama neden bu gece? Sonsuzluğa uzanan sonu çağrıştıran bir şeyler mi görmüştü acaba? Hiçbir şey görmediğinden adı gibi emindi oysa.
İyice kaçmıştı uykusu. Uyumak istiyordu bir yanı, uyuyup bütün bunları unutmak; bir yanıysa öylece kalakalmak. Hem birkaç saat sonra okula gidecekti, uykusuz zihni açık da olmazdı. Zaten son zamanlarda okulu epey aksatmıştı. Ama uyku da tutmuyordu hani. Bakışlarını halının köşesine dikip kara kara düşündü böyle.
Derin bir us ile yüzüyordu sanki. Ne maden suyu şişesini açıp bir yudum içmişti, ne de sigarasını sarıp bir fırt çekmişti. Biraz geç farkına vardı bunun. Durumu çakar çakmaz maden suyunu da, hemencecik sardığı sigaralardan gelişi güzel seçtiğini de içmeye başladı.
Tekrar düşünmeye koyuldu. Dedesini düşünüyordu, babasından çok sevdiği dedesini. Gerçi demir parmaklıklardan ötürü babasını sevmeye pek vakit bulamamıştı ama olsun. Gene de babasından kıymetliydi o.
Birkaç hafta önce, yavaş yavaş ölüm acısını kanıksamaya başladıkları zamanlarda; annesi, evin gizli saklı köşelerinden bir sandık çıkarmıştı. Pek eskiydi, rengi ladine çalıyordu ama çamdan yontmaydı. Üstünde anlamlandıramadığı motifler vardı. Annesinin anlattığına göre bu sandık, kendisine büyük dedesinden yadigârdı. Fakat içindekiler babasından kalmaydı. Aslında annesi daha pek çok detay vermişti de, tüm dikkatini sandığın haşmetine deriştirdiğinden ardındaki asırlık hatırat silsilesini kaçırmıştı delikanlı.
Sandığı açtıklarında içinden tomarıyla kâğıt ve fotoğraf çıkmıştı. Neredeyse hepsi sararmıştı. İnsanın içini gıdıklayan hoş bir koku yükseliyordu sandıktan. Huzur vericiydi. Hemen merakla kâğıtlara yumulmuştu delikanlı. Her bir tarafı şiirlerle, mektuplarla, yaşanmışlıklarla sarmalanmıştı; doluvermişti gözleri. Sonra öngörülebilir bir ağlama tufanı...
Kendisini az biraz toparlamaya başladığında annesini boş verip sandığı kaptığı gibi odasına çekilmişti. Annesi, bu tavrı karşısında oğlunun ardından tebessüm etmekle yetinmişti.
O gün okulu asmıştı. Yaklaşık altı saat boyunca soluksuz okumuştu. Artık duygulandığından değil, uykusuzluktan gözleri yaşarıyordu. Daha fazla metanet gösteremeyip uyuyakalmıştı. Fakat birkaç saat sonra rüyasında dedesini görmesi üzerine uyanıp tekrardan okumaya koyulmuştu. Bir altı saat daha... Ne mahpushanesi, ne cinayeti, ne Almanya'sı, ne Kore'si, ne sevdası, ne ayrılığı, ne yoksulluğu eksikti. Dedesi romanlara sığmaz bir ömür yaşamış da haberi yokmuş meğer!
O gün bu gündür; şiire, türküye, mektuba; kısaca edebiyata merak sardı delikanlı. Sürekli okuyor, yazıyordu. Tüm bunları düşünürken kendini yine yazarken buldu. Nereden gelmişti bu kalem? Nereden gelmişti bu defter? Bilmiyordu.
Hemen bir iki dize karaladı. Tütün dedi, sarmak dedi, ölüm dedi, bitirdi şiirini. Derken annesi saçı başı dağınık, uyku mahmuru, mutfağa girdi. Demek onu da uyku tutmamıştı. Demek aynı huzursuzluk ona da sirayet etmişti. Demek huzursuzluk bulaşıcıydı!
Annesi, delikanlının az önce sardığı sigaralardan gelişi güzel seçtiğini yakıp içmeye başladı. Birkaç fırt sonra annesinin uyku mahmurluğunu üzerinden atmaya başladığını fark eden delikanlı, şiirini okuttu ona. Annesi o günkü tebessümle karşılık verdi oğluna. Ardından delikanlı da, az önce söndürdüğünün üstüne, bir sigara yaktı. İşleri bitince uyumak üzere odalarına dağıldılar. Fakat ikisi de uyuyamadı.
***
Delikanlının Şiiri
Sardım birkaç dal,
Doldurdum pakete.
Geçtim mutfağa;
Yaktım birisini,
Gelişi güzel seçtiğimi,
Rastgelesini.
Düşündüm ilkin:
Tütün gibiyiz.
Ne zaman sarılacağımız da
O kapalı kutuya hapsedilip
Ne zaman yanacağımız da
Belirsiz.
Şiirin Asıl Hâli: https://ilterdergisi.com/tutunce-ilham