Karanlığa Karşı Yanan Işık: Beren ile Lúthien Hikâyesi ve Umutla Aralarındaki İlişki
Beren ile Lúthien hikayesinin arka planı, hikâyenin bir kısmı ve ikilinin umutla olan ilişkileri.
Beren ile Lúthien’in hikâyesi, J.R.R Tolkien’in (Orta Dünya’nın yaratıcısı) kaleme aldığı en derin aşk, kaleme aldığı en derin hikâyelerden biridir. Öncelikle hikâyenin arka planına inmek istiyorum. 1916 senesinin Mart aylarında John Reul Ronald Tolkien ve Edith Mary Bratt çifti evliliklerini gerçekleştirdiler. Mutlu mesut bir hayat yaşayacakları yerde kader, onları birbirlerinden ayırdı. Çünkü o dönem sürmekte olan Birinci Dünya Savaşı nedeniyle Tolkien, Edith ile evlendiği sene Fransa’ya, Somme Muharebesi’ne gönderildi. Orada geçirdiği bir rahatsızlık sonrası İngiltere’ye geri dönen Tolkien, 1917 senesinde Yorkshire’a sevk edildi. Tolkien’in, Beren ile Lúthien öyküsünün ilk nüshasını bu zamanlarda yazdığı oğlu tarafından aktarılmakta. Şu bilgiyi vermeden geçmeyeyim: Tolkien’ın, Lúthien Tinúviel ve Yüzüklerin Efendisi serisinde tanıdığımız Arwen Undómiel karakterlerini kaleme alırken eşinden bolca ilham aldığı bilinmektedir. Hikayeden bahsetmek gerekirse...
Lúthien, Elf krallığı Doriath’ın kralı Thingol’ün ve hem Maia (Valar’a yardımcı olmakla görevli ruhlar) hem peri olan Melian’ın kızıdır: “Göze görünmez Elfler arasındaki en güzel kız hem de; sahiden de onun kadar zarifi pek görülmemiştir bugüne kadar.”
Beren, Ladroslu bir insan olan Barahir’in oğludur: “Mamafih o birçok yiğitten çok daha cesur biriymiş.”
Beren, Lúthien’i gördüğü andan itibaren ona karşı hep bir hayranlık beslemiştir. Onu görebilmek için günlerce bilmediği, tanımadığı bir ormanda yapayalnız dolanıp durmuştur. En nihayetinde ikili tanışmış, Lúthien, Beren’in kendisine olan hayranlığının farkına varmıştır. Bir gün Beren ile Lúthien, kral Thingol’ün huzuruna çıkar. Beren, Lúthien’in, bu zamana kadar gördüğü ve hayal ettiği tüm kızlardan daha güzel ve tatlı olduğunu Thingol’e söylemiştir. Thingol ise Beren’i küçümseyip Lúthien ile birlikteliğine bir şart olarak ondan imkânsız bir görevi yerine getirmesini istemiştir. Bu görev ise Karanlık Lord Melkor’un tacındaki üç Silmarilden birini kendisine getirmesidir.
Silmariller, Orta Dünya’da çok önemli bir yere sahiptir. İki ulu ağaç Telperion ve Laurelin’in ışığını içinde saklar. Bu ışık Orta Dünya evreninde eşi olmayan, saflığın ve yaratılışın ışığıdır. Bu ışığı kıskanan Melkor, Silmarilleri Elflerden çalmıştır. Karanlık Lordun bile Silmarillerden gözünü ayıramadığı bilinmektedir. Bu taşların üçüde Melkor’un tacındadır. Thingol’ün Beren’den istediği şey ise kötülüğün ve karanlığın inine gidip, kötülüğe ve karanlığa neden olan varlığın kafasının üzerindeki tacından bu üç taşın birisini kendisine getirmesdir. Verdiği görevin imkansızlığı şimdi daha anlaşılır olmuştur sanırsam.
Tüm bu anlattıklarıma rağmen Beren bu görevi kabul eder. Karanlığın inine yolculuğa başlar. Lúthien ise Beren’in peşinden gitmemesi için babası tarafından alıkoyulmasına rağmen firar ederek Beren’in peşinden gider. İkili Melkor’un inine ulaşır. Yüreklerindeki umudu yitirmeyerek çeşitli zorluklara rağmen (neler yaşadıklarına belki başka bir yazıda değinirim, bu yazıda hikayenin detayına inmeyeceğim) Melkor’un tacından bir Silmarili alırlar. Hatta Beren bu uğurda bir elini kaybeder. Sonrasında Beren, Lúthien’in kollarında ölür. (Aşkları bitmez. Lúthien olanlardan sonra Mandos’un Salonları’na gider ve Mandos’tan Beren’in yaşama geri döndürülmesini ister. İkiliden etkilenen Mandos bu isteği geri çevirmez. Bunun sonucunda Beren hayata geri döner. Hikâyenin kalanına değinmememin nedeni hikayeden detayıyla bahsetmeyecek olmam ve çok fazla lore bilgisi gerektiriyor olması.)
Değinmek istediğim asıl yere geliyorum şimdi: Beren ile Lúthien’in aşkını güçlendiren şey, onların karşılaştıkları engeller değildir. İçlerindeki umudu yitirmeyişleri, yan yana olmaya devam etmeleridir. Onlar için umudun ışığı savaş meydanlarında, kralların salonlarında parıldayan bir şey değildir. Onlar için bu ışık; birbirine tamamıyla zıt, bir ölümlü yürek ile bir ölümsüz yüreğin bağrında parıldamaktadır. Karanlığın ininde onları ayakta tutan; görülür, elle tutulur bir şey olmamasına rağmen hissedildiğinde -en karanlık zamanlarda bile- kişiyi yaşama bağlayan bu umut ışığıdır.
Beren’i, Melkor’un karşısına çıkartan güç sahip olduğu cesaretten ziyade yüreğindeki tükenmeyen umut ışığıdır. Lúthien’i ise kendi soyunun bile korktuğu karanlığın inine çeken şey Beren ile birbirlerine besledikleri aşktan doğan umut ışığıdır. Umut ışığı, karanlığın tanımadığı bir kudrettir; onu hiçbir karanlık söndüremez, onu hiçbir gölge boğamaz; o her şeye, türlü karanlıklara rağmen insanın yüreğinde ufak bir parıltıda olsa yanmaya devam eder.
Beren ile Lúthien’in hikâyesi, karanlığa karşı bir başkaldırıdır. Umudun Orta Dünya’daki en güzel örneklerinden biridir. Bu hikayeyle vermek istediğim mesaj diliyorum ki okuyucu tarafından anlaşılmıştır. Daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi insan yüreğindeki umut ışığının kendi istediği müddetçe sönmediğinin farkında olmalı. Hatta insan istese bile içindeki umut ışığını söndüremez. Umut, insan söndüğünü sansa bile onun yüreğinde parıldamaya devam eder. Hiçbir karanlık karşısında umudunuzu yitirmeyin. Elbet aydınlık günlerde gelecektir. Her gecenin bir sabahı, her kâbusun bir sonu vardır. Benim bu yazıları yazmaktaki nihai amacım insanın yüreğinde parıldayan ışığı fark etmesidir. Umuyorum ki bu amaç doğrultusunda okuyucuya umudun farkındalığını kazandırabiliyorumdur.