Karanlık Bozulan Işıktır: Kötülüğün Doğası ve Kötülükten Kurtulma Üzerine
Orta Dünya’nın yaratıcısı J.R.R Tolkien’in yarattığı Melkor ve Sauron karakterlerinden yola çıkarak anlayabiliriz ki, ona göre yoktan var olan bir “saf kötülük” yoktur. Kötü, iyinin bozulmuş ve yozlaşmış hâlidir. Orta Dünya'dan iki örnek vereceğim bu konuya. Karanlık Lord Melkor bir Vala iken (Valar: Eru’ya -evrenin tanrısı diyebiliriz- yardımcı olmakla görevli olanlar. Melkor, Valar'ın en güçlüsüydü) Gizli Ateş’i arama yolunda (bu konuya ayrıca başka bir yazıda değinirim :) kötüleşmiştir ve yozlaşmıştır. Yani başlangıçta kötü değildir. Kurgusal evrenlerin ve sinema tarihinin en epik kötü karakterlerinden Sauron da bir zamanlar kötü değildi, yalnızca sadık bir hizmetkârdı. Başka bir örnek ise meşhur Star Wars evreninden Anakin’i kötülüğün tarafına çeken ise sevdiğini kaybetme korkusuydu..
Altını çizmek istediğim nokta şu: insanın varoluşunda kötülük yoktur. Hiçbir insan doğuştan kötü olarak doğmaz. İnsanın doğumundan sonra yaşadıkları, karşılaştıkları, zamanla oluşan düşünceleri; belki Melkor gibi içerisinde bulunduğu arayış, belki Sauron gibi kalbindeki aidiyet duygusu, belki Anakin gibi yüreğini saran korku insanı kötülüğün mahkumu yapar. Peki insan nasıl olurda kötülüğün boyunduruğuna girmez?
Bunun kanımca en önemli yolu umuttur. İnsanın yüreğindeki umudu diri tutmasıdır. Umudun özünde bir filiz olduğunu düşünüyorum. Her insanın içinde bir umut filizi vardır ve ne olursa olsun bu filiz yaşamaya, insanın yüreğine kök salmaya devam eder; her ne kadar kimileri o filizin sökülüp atıldığını zannetse bile. Her insan bunun bilincinde olmalı, her gecenin bir sabahı, her kâbusun bir sonu olduğunu bilmeli. Umudunu yitirmemeli. Fakat öyle günler geliyor ki umudun “u”su aklımıza bile gelmiyor. Her insanın bu durumdan geçtiği bir günü, bir dönemi vardır elbette. Fakat en nihayetinde ne oldu? En nihayetinde o gün, o dönem bitti. Her gün yeni bir başlangıç, yeni bir umuttur. Yeni günler, yeni başlangıçlar, yeni umutlar kapıdadır. Her kâbusun bir sonu vardır.
Umuyorum ki her insan bunun farkına varabilir. Bir tavsiyede vermek istiyorum naçizane; mutlu olmak için, umutlu olmak için gözünüzü büyük şeylere dikmeyin, küçük şeylere odaklanın. Farkına varıldığında insanı daha çok tatmin eden, daha çok mutlu eden her zaman küçük şeylerdir. Bir hedefi gerçekleştirme yolunda da aynen bu geçerlidir. Küçük ve istikrarlı adımlar insanı başarıya ulaştırır. Mutluluğun formülüde küçük adımlardır.